İstanbulsuzum

Çok İstanbulsuzum şimdilerde

Egem daha çok, Karadenizim ve Akdenizim

Denizim daha çok vesselam

Doğum yok.

Gel, olmayanlar çoğalsın diyorsun

Müphem ya hep, hep bir derinlik

Aşırı zor zamanlara yolculuklardan arta kalan zamanlar

Günden güne ya da yarına akan tebessümsü kalanlar

Cirit oynayan yetişkinler, meydansız, atsız

Kala kala Kaıle

Ruh, gecemsilerde kalan bir tılsım

Tarih, gelip geçenin gecekondu kondurmak için aradığı yer

Aramak yetmiyor, yırtıcı çabalar lazım, arasız ve bulusuz

Göğeren yaraların var, neylesin hekimler, sultanlar, başkanlar

Kadim sargılar, açılamamış, bakılamamış, izli, depderin her yerin

Daha çok Egem, Karadenizim ve Akdenizim

Hasılı daha çok denizim

Şimdilerde havasızım ve susuzum

Çünkü İstanbulsuzum.

___________________________________________

Erdoğan KARA

 

Zekeriya Yıldız’ın Kaleminden: Sultan’ın Şehri!

Yazar Zekeriya Yıldız’ın kaleme aldığı, “Sultan’ın Şehri” kitabı Martı Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan Eyüp anlatılıyor.

Kitabın tanıtım bülteninden:

“Bir şehir düşünün…
Sultanları, kendine hizmetkâr eden bir Sultan’a ev sahipliği yapsın.
Kimliği, kişiliği, karakteriyle kendine hayran bıraksın.
Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın ve sabrın sembolü olsun.
Bitmeyen bir sevgi, dinmeyen bir hasretle insanları kendine çeksin…
Sultan’ın Şehri öyle bir yer…
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe bağlanacaksınız…”

Yazar Yıldız, kitabın önsözünde Eyüp’ün tarihinden bahsediyor ve okuyucuya “Sultan’ın Şehri”ni daha çok sevdirecek kitabını takdim ediyor:

“Şehirler canlı bir organizma gibidir. Ruh taşır, can taşır, konuşur, nefes alır. Kimlik ve duruş sahibidir. Öyle ki bir şehirden bahsedildiğinde bir insan tanımlanır zannedersiniz. Kimine romantik denir, kimine hoyrat, kimine asil denir, kimine görgüsüz, kimine soğuk denir, kimine sıcak, kimine zengin  denir, kimine fakir. 

Şehirler, üzerinde yaşayanlara da kimlik ve kişilik verir. Belki bu yüzdendir ki her insanın kimyasına ve yapısına göre sevdiği şehirler vardır. Dünyanın her yanında ve tarihin her döneminde yaşadığı şehrin ruhuna ve kimyasına aykırı duranların o şehirde mutlu oldukları görülmemiştir.

Eyüp şehrinin çekirdeği Eyüpsultan Camii, isim babası Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-el Ensari Hazretleridir. Aziz Sahabe, bu beldede medfundur ve bu beldeye Mekke’nin, Medine’nin kokusunu taşıyan kutlu bir emanettir. 

Peygamber Efendimizin ev sahibi, can yoldaşı, dava arkadaşı Ebu Eyyup el-Ensari, bu şehre hiç şüphesiz ki ismiyle beraber ruhunu da vermiştir. Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın, azmin ve sabrın sembolüdür. 

Onun içindir ki sıradan bir nefer olmasına rağmen herkes ona “Sultan” demiştir. O, gönüllerin sultanıdır. Bizans’ın zulüm ve entrika kokan sokaklarına aşkı, sevgiyi ve medeniyeti fısıldamaya gelen güzellikler sultanı… 

Bir şehri sevmek onu tanımakla başlar. Eyüp Sultan’ı bilmeden, mezarını bulmak için gösterilen çabayı anlamadan, sultanları ona hizmet için yarıştıran tılsımı çözmeden Eyüp’ü tanıyamazsınız. Niçin yüzlerce yıl yatak odası mahremiyeti ile üzerine titrendiğini, niçin özenle korunduğunu, niçin eline imkan geçen herkesin burada bir eser bırakmak için yarıştığını, niçin bu topraklara gömülmek için vasiyetler bıraktığını anlayamazsınız… 

Bu beldeye yolu düştüğünde onu dikkatle inceleyen, tanımaya çalışan, tanıdıkça hayranlığını dile getirmekten çekinmeyen yabancılardan sadece biridir Robert Mantran… “Ticaret, kazanç, kâr hırsı ve yönetim kavgalarının geride bırakıldığı bu kentte, insan kendini gerçekten evinde gibi hissediyor. Eyüp, büyük kentin sayısız ve yozlaşmış dünyasının yanında sığınılacak bir liman gibidir” derken onun kimliğini oluşturan kodları ne kadar da güzel çözer… 

Eyüp, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan bir şehirdir. Kadim bir medeniyetin üzerinde yükseldiğini her köşesinde sindirdiği özellikleriyle hemen gösterir. 

Bu küçük çalışmayı okurken bunu daha iyi anlayacak, Sultan’ın şehrini daha çok seveceksiniz…”

Dar Vakitler

Geceye merhaba akşamüstünden
Dar vakitten
Garabet çöktü üstümüze
Sabahın aydınlığını bitirme telaşı var şimdi
Hızla kayıp giden zaman
İkindi kuşları, ikindi vakti, ikindi namazı…

Sakın yola koyulma dar vakitte
Varılıp varılamayacağı belli belirsiz.

___________________________

Erdoğan KARA

Nazarlık

Takdir bekler sadece

Böyle bir sevgi:

Karşılıksız, umut dolu, delice.

Yorulmadan ve zamana yenilmeden

Tam bir nazarlık

Bıkmaz mı, usanmaz mı hiç?

Ey deli gönüllü!

Ey delice seven!

Nedir seni böylesine adayan?

Nedir sende bu bitmeyen tükenmeyen!

Dur bir,

Dur da soluklan.

Sonra devam edersin kaldığın yerden.

___________________________________________

Erdoğan KARA

Kıyıya Vuran İnsanlık

Aylan Bebek’e…

Bombalar yağarken üstüne
Habersiz
Çare aradın yokluğuna,
çaren yoktu çocuk.
Dediler belki bir deniz
bir kaçış
deniz yoktu çocuk.
Doldu kocaman bir umut küçücük yüreğine,
Çaren yoktu başka çocuk.
İktidar hırsına yenik bir esed,
Habil ve Kabil’den beri süren
çirkin, acımasız, vahşi savaşlar,
kazananı yok, kaybedeni umut,
kaybedeni insanlık.
Bir umut olursun belki barışa sen,
tam da kıyıya vururken insanlık.

_______________________________________________
Erdoğan KARA

44

Zaman alevlerinin üstündeki sayı

Bir ömür feda edilecekse sayma

Ürkek iki dört nala

Ve kesmiyor artık gazete okumak

Dergi

Okumak

Benim Mardin’im de yok.

İnceldi iyiden iyiye teller

Bütün cevap anahtarları tek

Ne yeniden Leylalar yazabilirim

Ne de okuyabilirim eski Mecnunları

Artık zaten kendini çok beğenmiş kaldırımlar var

Kaldırımlar yolların üstünde insanlar

Taş, beton, soğuk, ıslak ve dört köşe

Dört dörtlük

Yazıyla da kırkdört yazısız da dörtdört

Bir başka deyişle

Hayatın özeti

44

HALK MODASI GİY YAKIŞTIR İLE EKRANA TAŞINIYOR

Başarılı oyuncu Fatma Kocacık’ın sunumuyla ekrana gelen Giy Yakıştır uygun fiyataşık giyinmenin yollarını eğlenceli yarışmalarla gösteriyor. Modayı ve şık giyinmenin püf noktalarını evlerinden takip etmek isteyenlerin severek izleyeceği Giy Yakıştır her hafta farklı yarışmacılarla ekrandaki yerini alıyor.

Bu yarışmada yarışmacı da, jüri de halktan oluşuyor… Genç oyuncu Fatma Kocacık, halkın içine karışıp yarışmacı ve jüri üyelerini buluyor. Anne-kız, iki arkadaş,abla-kardeş… Fatma Kocacık alış-verişe çıkmış ikilileri bulup onlarıbirbirlerine rakip ediyor. Yarışmacılar kendilerine verilen para ve zamanda mağaza mağaza onlarca kıyafet ve takının içinden dolaşıp en güzel kıyafeti bulup, halktan oluşan jüri karşısında birinci olabilmek için ter döküyorlar. Çok para ödemeden şık olmanın yollarını arayan yarışmacılar çarşı pazar dolaşarak kendi kombinlerini oluşturuyor. Jüri ise kıyafetleri üzerine en çok yakıştıranıoy birliği ile seçiyor. Jürinin beğenisini kazanan yarışmacı ise haftanın birincisi olup ödülün sahibi oluyor.

Yarışmacılar kıyafetlerini seçerken Fatma Kocacık ise izleyiciler için semt pazarlarını dolaşıyor. Bakırköy, Beylikdüzü, Fatih gibi İstanbul genelinde bilinen ve belli günlerde kurulan pazarları adım adım gezip tezgâhlarda gördüğü kıyafetlerin fiyatlarını öğrenip izleyicilere aktarıyot. Farklı kombinler, renkli kıyafetler, ışıl ışıl takılar Giy Yakıştır ile ekrana taşınıyor.

Halkın içinden modanın nabzının attığı Giy Yakıştır her Cuma 12:45’te Kanal 7’de…

İçimden Kuşlar Göçüyor – İnci Aral

“Acıyan bir yerlerim olup olmadığını anlamak ister gibi yokluyorum içimi. Kendimi anlamak, tanımak istiyorum. Kendimi yazmak istiyorum ölmeden önce. Yazacaklarım içtenlikten uzak olmasın istiyorum, yapaylığın yanından bile geçmesin, ama saf ve duru olsun. Benim yaşamımı doğru yalanlarla, görmediğim yerler ve düşlerle birlikte içinde taşıyan hiç bilmediğim bir serüven olsun.”

Kırmızı Kedi edebiyatımızın önemli isimlerinden İnci Aral’ın bütün eserlerini yayımlamaya İçimden Kuşlar Göçüyor ’la devam ediyor. Son derece içten bir dille kaleme alınmış, otobiyografik öğeler de barındıran bu roman, ilerleyen yaşın getirdiği ruhsal değişimlerden kadınlık hallerine, cinsellikten yazarlığa çok çeşitli konuları hiçbir ayrıntıyı sakınmadan eşine az rastlanır, hatta yer yer acımasız bir samimiyetle ele alıyor. Yazar geçmişiyle, kadın-erkek ilişkileriyle, değişen bedeniyle hesaplaşırken, geçmiş yıllara özlem duymak yerine, ufukta beliren bu yeni dönemi, önceki deneyimlerinin ışığında olgunlukla karşılayacağının işaretini veriyor.

Popüler Edebiyat Nedir, Ne Değildir?

Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos’un, Haziran-Temmuz, 34. sayısının kapak konusu, Popüler edebiyat nedir, ne değildir? başlığını taşıyor. Notos bu kez, okurların ve edebiyat dünyasının sürekli tartıştığı, ama kapsamlı bir karşılık veremediği bir konuyu gündeme getiriyor. Popüler edebiyat. Bir de nitelikli edebiyat var. Ya da edebiyat dendiğinde yalnızca nitelikli edebiyat mı anlaşılıyor? Bu arada çok satmak, piyasa, popüler kültür… Edebiyat dünyamızın bu nitelikli tartışmalar içinden çıkarak kendi yolunu bulacağını düşünüyor Notos. Dosyanın yazarları Enis Batur, A. Ömer Türkeş, Murat Gülsoy, Umberto Eco, Oylum Yılmaz, Erdinç Akkoyunlu, Semih Gümüş. Çoksatan kitapların nasıl seçildiği, bir kitabın niçin çok satıldığı, popüler edebiyat ile nitelikli edebiyat ayrımının ne olduğu, yaptıkları seçimleri hangi kaygıların etkilediği gibi soruları dört yayınevinin yönetici ve editörlerinden Deniz Yüce Başarır, Şenol Erdoğan, Özkan Özdem, Ayşe Tuba Ayman yanıtlıyor. Çizer Ethem Onur Bilgiç’in desenleri de dosyaya renk katıyor.

Notos’un her sayısının en çok ilgi gören bölümleri arasında bulunan söyleşilerinde  bu sayı iki önemli söyleşi var. İlki, hayatı edebiyat, edebiyatı da hayat üstünden okuyan yazar Nurdan Gürbilek ile. Okurlarının vicdanlı gazeteci olarak tanımladığı Umur Talu ile de her satırında gazetecilik dersi bulunan ikinci bir söyleşi daha var.

Günlerin Getirdiği bölümünde Adnan Özer, Juan Rulfo’nun Pedro Páramo adlı romanı ve yazarın mahrem serüvenini inceliyor.

Notos’un bu sayısında Şavkar Altınel, Buket Uzuner, Özge Baykan, Duygu Bayar Ekren ve Metin Yeğin en sevdiği şehirleri anlatıyor.

 

 

Notos Haziran-Temmuz 2012, 34 • 10 TL • 19,5*27cm 144 sayfa 90 gr birinci hamur kâğıda basılı

 

NOTOS

NOTOS KİTAP YAYINEVİ

info@notoskitap.com Tel 212 243 49 07 – Faks 212 252 38 05

Ömrünüzce dinlediğiniz müziği yeniden gözden geçireceksiniz!

Kraliyet madalyalı genç piyanist Peter Jablonski 3 Mart’ta CRR’de!

“Vahşi ton ve oktavların tasmasını çözerek yerlerine his, arzu ve tutku dolu gizemli bir ahenk getirdi”  (The New York Times)

“Müziğin ruhunu yücelten nazik ve ilham veren tonaj. Tüm nüanslarıyla parça parça ritmleri ve farklı şiddetiyle müziği canlı tutmayı başarıyor. Konçertonun teknik zorlukları onu korkutmuyor. Ek olarak sanatsal ve müzikal bakışı performansın hatırlarda yer etmesini sağlıyor.” (Daily Telegraph, Londra)

Washington Post’un “Yaşamınızda bir veya iki defa karşılaşabilirsiniz. Ömrünüz boyunca dinlediğiniz müziği yeni baştan tanımlamanıza neden olabilecek bir virtüöz” dediği, genç yaşına rağmen 22 albümü bulunan ve 5 kıtada konserler veren, İsveç Krallığı ‘’Litteris et Artibus’’ madalyası taşıyan piyanist Peter Jablonski, 3 Mart akşamı saat 20.00’de Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda sahne alacak. Konseri Hakan Şensoy yönetecek.

Armağan Durdağ’ın 3 Mart 1975 isimli eserinin ilk seslendirilişinin gerçekleşeceği konserde ayrıca Gershwin’den Fa Majör Piyano Konçertosu ve Çaykovski’den Op.74 Senfoni Si minör No.6 “Patetique”seslendirilecek.

30.00 – 25.00 -15.00 ve 10.00 TL olan konser biletleri CRR Konser Salonu Gişesi ve Biletix’te!

Peter Jablonski:

Çok küçük yaşlarda çaldığı Beethoven 1. piyano konçertosu ile ülkesi İsveç’in Harika Çocuğu ünvanını kazanan Jablonski, 18 yaşındayken yurtdışı konserlerine başladı. İsveç ve Danimarka Radyo Orkestraları eşliğinde verdiği konserlerin ünü yayılınca Vladimir Ashkenazy tarafından Gershwin Piyano Konçertosu’nu Decca için kaydetmek üzere davet edildi. Bu kayıttan sonra Jablonski, uluslararası platforma taşındı. Decca tarafından yayınlanan, Bir Paganini Teması Üzerine Rachmaninov Rhapsodisi ve Shostakovich 1. Piyano Konçertosu Edison Ödülü’nü aldı. Deutsche Grammophon için Anne Sofie von Otter ve Bengt Forsberg ile Chaminade çalışmalarını kaydetmek üzere stüdyoya girdiği albüm 2002 yılında Gramophone Ödülü’nü aldı. 2005 yılında İsveç Kralı, Jablonski’ye ‘Litteris et Artibus’ Madalyası verdi. 1998 yılında Varşova Sonbahar Festivali’nde Orpheus Ödülü’nü aldı. Jablonski, dinamik cazibesi ile izleyiciyi büyüleyerek beş kıtada konserler veriyor. Sanatçının bugüne kadar yayınlanmış 22 albümü bulunuyor.

Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde İsmail Acar’ın “Aşk” Adlı Retrospektifi

Türk resminin usta isimlerinden, 20. sanat yılını kutlayan  İsmail Acar’ın ‘Aşk’ adını taşıyan retrospektifi, yine 20. yaşını doldurmuş Çırağan Sarayı’nın Sanat Galerisi’nde  sanatseverlerle buluşuyor.

60 eserin yer alacağı bu özel sergide İsmail Acar eserlerinden bir seçkinin yanı sıra Çırağan Sarayı’nın baş kahramanlarından olduğu yeni eserler de sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Yeni tablolar, Napolyon III’ün eşi Eugenie’nin, Süveşy Kanalı’nın açılış merasimine giderken 1869’da altı günlüğüne İstanbul’a uğraması, aşk dedikodularının da iç içe geçtiği Sultan Abdülaziz’le görüşmesi ve yapılış aşamasında olan Çırağan Sarayı’nın hamamını ziyaret etmesinden bahsediyor.

Sergi, Çırağan Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisi’nde 9 Şubat – 28 Mart 2012 tarihleri arasında günün her saati ücretsiz olarak görülebilir.

Bilgi için: 0212 327 00 12

 

 

Kempinski Hakkında

Notos’un Aralık’10-Ocak’11, 31. sayısı çıktı

Latin Amerika Edebiyatı

Dünyanın kesik damarlarına yolculuk…

Jorge Luis Borges, Gabriel García Márquez, Carlos Fuentes, Julio Cortázar, Mario Vargas Llosa, Juan Rulfo, Eduardo Galeano, Isabel Allende, Laura Esquviel, Roberto Bolaño, Cervantes, Luis Buñuel

Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos, Aralık-Ocak, 31. sayısının kapak konusunu Latin Amerika Edebiyatı olarak belirledi. Notos, bir Latin Amerika Edebiyatı sayısı yapma düşüncesinin, edebiyatseverlerin hep yakından izlediği, sevdiği pek çok yazarın bir arada bulunması yüzünden oldukça güç olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla hem olabildiğince bütünü nitelikli biçimde değerlendiren, hem de seçilmiş uçlarını öne çıkaran, bilinenlerin yanında bilinmeyenleri anlatan bir dosya tasarlamış Notos. Bu sayıda Eduardo Galeano ile sanki Notos için yapılmış bir söyleşiyi de ilk kez yayımlanıyor. Hem temel olanı yansıtmaya, hem de ilgi çekici yazılar ve söyleşileri bir araya getirmeye çalışan dosyada yazıları ve söyleşileri yer alan yazarlar: Adnan Özer, Semih Gümüş, Deniz Gündoğan, Eduardo Galeano, Roberto Bolaño, Raymond Leslie Williams, İnan Çetin, Gabriel García Márquez, Maria Vargas Llosa, Luis Buñuel, Engin Beksaç.

Notos’un bu sayısının söyleşisi şiirimizin 1980’den önceki son büyük kuşağına eklenen en genç ve 1970’lerin özellikle ikinci yarısından sonra en çok dikkat çeken şairlerinden Alova ile. Bu sayısının ikinci söyleşisi de 30. yılını kutlayan Can Yayınları ile. Can Öz, Semih Gümüş’ün sorularını yanıtladı: “Israrcı bir edebiyat yayıncısıyız ve kendimizi görmek istediğimiz yerdeyiz.”

Notos‘un sürekli yazarlarından Murathan Mungan da “Kâğıt Gemiler” ile yazılarını sürdürüyor. Şavkar Altınel “Ufak Tefekler”de Enis Batur’un son kitaplarından 60mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri’nin izinden gidiyor.

Günlerin Getirdiği bölümünde Nedim Gürsel komünist, dadacı ve gerçeküstücü şair Aragon’un hayatını ve kadınlarını, giderek gönül serüvenlerini, Venedik’te Nancy Cunard ile yaşadıklarını anlatıyor “Venedik’te Biten Aşklar” yazısında.

 

Notos Aralık-Ocak 2011, 31 • 10 TL • 19,5*27cm 144 sayfa 90 gr birinci hamur kâğıda basılı

 

NOTOS

NOTOS KİTAP YAYINEVİ

info@notoskitap.com Tel 212 243 49 07 – Faks 212 252 38 05 – notoskitap.blogspot.com

Şimdi Günah

Şimdi günah ya isyan, küfretmeden kelimeleri sıralamak günah ya
Bana bir yol göster hocam, dilimi çözsün sözcükler
Aksın, hedefini bulsun ama içinde isyan olmasın
Herkes duysun ama kimse alınmasın, incinmesin, sızlanmasın
Fırtına olmasın ama deniz taşsın, rüzgar savursun herşeyi
Beynim çıldırsın ama düşüncelerim pare pare olmasın, süs süs
Bana bir yol göster hocam
Herşey olsun ama şimdi günah olmasın.

Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde Ergin İnan – Emiel Hoorne – Enk De Kramer Sergisi

İstanbul, 24 Ekim 2011; Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nden bir uluslararası sergi daha: Ergin İnan ve Belçikalı sanatçı dostları Emiel Hoorne ve Enk De Kramer’in eserleri 5 Kasım 2011’den itibaren ziyaretçilerini bekliyor. Açılış tarihi başlangıçta 1 Kasım 2011 olarak belirlenen sergi, Çırağan Sarayı’ndaki yoğunluk sebebiyle 5 Kasım’a ertelendi.

İnsan figürleri, böcekler, kelebekler, gözyaşı damlaları gibi nesneler ve yazıyla bütünleştirdiği kompozisyonları, felsefe oluşturacak bir temel üzerinde betimlenerek, ikonografik ve kültürel imgeler arasında kurulan görsel, simgesel ve mistik ilişkileri yansıtan Ergin İnan desen ve yağlıboya resimleri, Emiel Hoorne dijital işleri ve fotoğrafları, Enk De Kramer ise gravürleriyle bu sergide yer alıyor.

İstanbul’da şimdiye kadar 10’a yakın sergi açan, Türk sanatseverlerin yakından tanıdığı Emiel Hoorne’nin, 2010 yılında İstanbul’da sergilenmiş önemli projesi “Taksim, Oh Taksim” de bu sergiye katılan eserler arasında. Çalışmalarında evrensel gerçeklik illüzyonunu sorgulayıp kültürel göreceliğe hürmet eden bir dünya görüşünü sergileyen ve ülkesinde meşhur bir gravür sanatçısı olan Enk De Kramer’in ise bu Türkiye’deki ilk sergisi olacak.

Bu özel sergi Çırağan Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisinde 5 Kasım – 13 Aralık 2011 tarihleri arasında günün her saati ücretsiz olarak gezilebilir. Bilgi için: 0212 327 00 12

 

 

Kempinski Hakkında:

 

1897’de kurulan Kempinski Otelleri Avrupa’nın en köklü lüks otel grubudur. Kempinski’nin kusursuz, kişiye özel servis ve mükemmel konuk ağırlamaya dair zengin mirası, mülklerinin ayrıcalıklı ve özgün oluşlarıyla tamamlanmaktadır.

 

Bugün 29 ülkede 66 beş yıldızlı otelden oluşan bir portföye sahip Kempinski, portföyüne Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya’da yeni mülkler eklemeye devam etmektedir. Her mülk, Kempinski markasının gücünü ve başarısını, kişisel mirasını yitirmeden yansıtmaktadır.

 

Kempinski portföyü tarihi simgesel mülklerden, ödüllü şehir otellerinden, olağanüstü kıyı otellerinden ve prestijli rezidasnlardan oluşmaktadır. Her bir otel, misafirlerinin Kempinski markasından beklediği kaliteyi barındırırken lokasyonunun kültürel geleneklerini de kucaklamaktadır.

 

Global Hotel Alliance’ın (GHA) kurucu üyelerinden olan Kempinski, dünyanın en büyük bağımsız otel ittifakıdır.

 

Ek bilgi için irtibat:

Çiler İlhan, Halkla İlişkiler Müdürü ▪

Çırağan Palace Kempinski İstanbul ▪ Çırağan Caddesi 32 ▪ Beşiktaş ▪ 34349, İstanbul

Tel. +90 (212) 259 03 73 ▪ Faks +90 (212) 259 03 72 ▪ ciler.ilhan@kempinski.com

 

Rezervasyon ya da daha fazla bilgi için:

www.kempinski.com/press • www.globalhotelalliance.com