İsim

Vazgeç denemekten, bir kez daha,

Giden zamanı durduracaksa.

Durma kahret belalara,

Kahır seni kurtaracaksa.

Aman unutma kayıplarını,

Eğer geri kazandıracaksa.

Parçala elde edemediklerin için kendini,

Hepsini avucuna toplayacaksa.

Verme kimseye hiçbir şeyini,

Elindekini arttıracaksa.

Paylaşma hiç insanlarla,

Bu seni zengin kılacaksa.

Yor kendini zayıflıkların için,

Güçlü olman buna bağlıysa.

Dert et kendine her çileni,

Derman verecekse.

Üz kendini üzebildiğin kadar,

Hatalarını düzeltecekse.

Düşünme hiç şu anını,

Düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.

Ve kork ölümden ölesiye,

Korkun seni

ölümsüzleştirecekse…

_______________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Formül

Zannedersin gerçekten sevdiğini

Neredeyse yoluna can verirsin

Düşünme vefasızın ettiğini

Kocaman bir kalbin var, seveceksin.

Böyledir aşk, vermez ki isteğini

Acını zamanla dindireceksin

Korkma, sanma her şeyin bittiğini

Dayan be, gücün var, düzeleceksin.

Gecenin belli olur biteceği

Yoğun karanlık basar, sezeceksin

Güdemiyorsan o meşhur deveyi

Durma bir an, yolun var, gideceksin.

Bitmez ki türlüdür çektireceği

Kahretmeyip, yine sevineceksin

Ah sonsuzdur onların öğrettiği

İyi ki derdin var, şükredeceksin.

Bazı şeyler vardır sır çözülmesi

Anlayacaksın ki formülü sensin

Değiştiremiyor musun gerçeği

Tek bir çaren var, kabulleneceksin.

Görmeyim gün gelip de yittiğini

İnanıp kendine, direneceksin

Aman deyim, kaybetme ümidini

Daha iyi günler var, göreceksin.

Sana bağlı sürüp sürmeyeceği

Hayat çok kısadır öğreneceksin

Yoksa da çilelerin biteceği

Senin sonun mutlak var, öleceksin!

_______________________________________________________

Talha BORA ÖGE

TİK TAK

Yalnızlığımla baş başayım bu gece

 Saatinde çıkardım pilini dursun hayat

 Tik tak da yok artık

 Ama içimde bir noksanlık

 Çıkardım içimdeki amaları keşkeleri ya da ları

 Beynimden attım kararsızlıkları

 Bir içimden seni söküp atamadım ki

 Ama başaracam bu defa kararlıyım artık

 Hayatıma girip yön vermene izin yok

Daha fazlasını oku

Tanık Konuşuyor

Bir evin sıcak sesi emziriyor bahçede

Meyveli ağaçlarını yazın

Odalardan taşıp evreni dolduran sevgi

Boyuyor rengarenk çiçeklerini sevincin

Serili eşiklerde sokaklarda ana baba duaları

Çocukların tertemiz ses ölüleri

Bir kuş yavruları için telaşla

Yuva yapar bir evin mutluluğuna

Kelebekler ateş böcekleri de almış

Yerini pırıl pırıl samanyolunda

Boşuna gizledim yüzümü

Karanlık mevsim aralarında

Yüreğimin yarasına kapattım

Bu ağustos akşamını

Okula attım takvimi de

Dört mevsim bilirim sadece yazı söylerim

Hayata sadakatle kabuğunu kaldırıp kıyamet yarasının

Şahitlik ederim Tanrım aldanış bu

Sargı kanlı günlerden bir Cuma çünkü

On ikinci günüyle gençliğimi fena ezmiştir Eylül

Bu yıl da iyi ki bizimlesin bile dememiştir kimse içtenlikle

Devlete kul mu yaratıldık biz

Özenle geçtim gençlik çağını

Kılınmamış ikindiler inatla arttı ama

Cumaları yere göğe sığdıramadım

Kaçırmadım şom ağızlı sabahları

Bir sonbahar yatsıda yeşil başlı gövel dilekleri tuttum

Paramparça avuçlarımda

 

Sevgi bir heykel

Anılarının yonttuğu biteviye

Sıcak elleri içime uzanmış

Zamanın sözcüsüdür deli gönül yaslanıp muştusuna

Destekler dile gelmesini şiirde beklenenin dünyadan

Ömrümü iyi kötü tamamlıyorum

Mevsimlerin tek tanığı benim ruhum

Yönünü kaybeden hayata karşı

Eyüpsultan, 2000

________________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

KİRPİ

“Gelgit, bir gök cismi üzerinde başka gök cisimlerinin uyguladığı kütle çekimi kuvvetleri nedeniyle oluşan çevrimsel biçim bozulmaları demektir. En çok bilineni, Ay ve Güneşin göreli konumlarındaki değişmelerin etkisiyle deniz düzeyinde ortaya çıkan dönemli değişmelerdir. Gelgit oluşturan kuvvetler yerçekimine oranla çok küçüktür. Buna karşılık bu kuvvetlerin, özellikle yatay bileşenleri nedeniyle, denizlerdeki etkisi büyük olabilir. Karalar ve denizler yer yüzeyinde düzenli dağılmadığından, denizlerin ve okyanusların gelgit kuvvetlerine tepkisi çok karmaşıktır. Yerin kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan saptırıcı Coriolis kuvveti de bu karmaşıklığı arttırır. Antarktika Okyanusu’nda gelgit kabarması, yer çevresinde doğu-batı doğrultusunda yayılır. Daha fazlasını oku

MEHMET DEMİRHAN

1970 Alucra doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. Medya sektöründe çalışıyor.

Felsefe, özellikle Martin Heidegger, Jacques Derrida ve İbn Arabi konusunda yayınlanmamış çalışmaları bulunuyor. Kirpi, kendisinin yayınlanan ilk çalışmasıdır.

Kaside-i Kudüm

Hayhakk çektin perdeyi viran ettin sineyi

Her bir nefeste cevlan ider binbir tecelli

Kalb-i mecruha yok mu bir teselli:

Ayn ü şin ü kaf kudumünle aşka geldi

Can u dil ü kaff vusulunle nutka geldi

Akl u irfan yayın ile tuşa geldi

Aşık ü rindan meyin ile nuşa geldi

Mah ü şems kemalin devrane geldi

Cinn ü ins cemalin seyrane geldi

….. kulun dergahına pervane geldi

Efendim ateş-i aşkınla suzane geldi

________________________________________________________

Mehmet DEMİRHAN

Sevmek Seni Ey Şehir

Sevmek seni ey şehir,

İçimin ışıklarını boğar senin titrek ışıkların

Gecenin buğulu, buhranlı gözlerinde

Yaralı yüreklerin ıssız aşkları

Koynunda uyutur da sabaha dek

Sokağında salınırlar gündüzün perdesinde

Sevmek seni ey şehir

Ruhumun seslerini dinlerim

Sokağa açılan penceremden

Seslerin gelir yaslanır içime

Ben duyarım sabaha dek acılı yüreklerin

İniltili uykularını

Zaten bir sen anladın kevakib

Bir de bu şehir

Dağların taşların desem

Yüreğimden daha mı

Kalabalıktır sokakların

Benden daha mı yalnızsın bilmem

Hiç boşalmayan caddelerinde

Hiç uyumaz hiç dinlenmez misin

Gözlerini kapatıp bir an dalmaz mısın derinlere

Sevmek seni ey şehir

Yaralı bir kuş kalbimde titreyip durur

Doğmak,büyümek,aşık olmak,ağlamak

Hep senin koynunda senin bağrında

Batan kızıl güneşin

Mavin ,yeşilin, her yerin her şeyin

İçimde aşk dışımda sen ey şehir

Bir gün Haliç’ te sislerin arasından sızan güneşlerin

Bir gün İstinye ‘de

Marmaranın koynunda danseden yunusların

Bazen Eminönü çağıl çağıl insanların

Gelir durur tam karşımda ,aynamda

Sevmek seni ey şehir

Kızgın bir yaz günü koymak alnımı serin Sultanahmet’ te

Merhametin göğsüne

Binsem 128 ‘e ;uzansam uyanışa

Dönsem yüzümü Sarıyer’ e en güzel rüyama

Ne yesem ne içsem hep sen her yerde sen her şeyim sen

Her şeyim sen de….

_________________________________________________________

KEVAKİB

Gökyüzü

Yüzün oluyor bakınca gökyüzü

Sonsuzluğuna kanat açışlarım yarıyor çizgilerini

Martıların boynu bükük / Saçlarına karışıyor gökyüzü

Gözlerin dağılıyor göğümün karanlıklarına

Her yıldız bir ümit vuslatıma

Gökkuşakları açılıyor rüyalarımın ufuklarına

Uçuyorum uçuyorum

Yüzün oluyor bakınca gökyüzü

Yüzün oluyor bakınca denizler

Enginliğine dalmak, dağılmak istiyorum

Medcezirleri çağırıyor gönlümün sularını

en derinlerden derin yüzüyor ruhum

ellerin dalgalandırıyor hiç durulmayan hayallerimi

her yakamoz bir ümit vuslatıma

Gölgen dağılıyor rüyalarımın deryalarına

yüzüyorum yüzüyorum

yüzün oluyor bakınca denizler

yüzün oluyor bakınca ateşler, yakıyor

ibrahim’in ateşleri oluyor yüzün

güller kadar / güller gibi aşkın

yüzün oluyor bakınca / zannediyorum

yoksun

______________________________

KEVAKİB

Bir Çocuk Bir Mağarada Bu Şiiri Okuyor

kapı

geliyorlar yazı hiçe sayarak ellerini ovuşturuyorlar

bu adamlar siz bilmezsiniz emanete saygısızlık ettiler çok uzun zaman önce

kadınları vardı onları mahkum ettiler bir kez olsun düşünmediler

ben de tuttum bu şiire başladım su içmeye başlar gibi sakınmasız

düşünmedim çünkü sevmem uzun boylu düşünmeyi istemem hesaplı kitaplı

mesela bu dize buraya olmuş mu gibi ne giysem gri pantolonumun altına gibişaşırmak istiyorsan başka kapıya eğlenmek istiyorsan lunaparklara centerlara

bu da şunun gibi: nuh gemisini yapınca şaşırmamış büyüklüğüne

bu da şunun gibi: bir kız büyüyünce keşfetmiş önemi yokları rica ederimleri

epik yahut ipek sertleşip kabuk bağlamak büsbütün tastamam turgut uyarla ben

ayarlıyız mı ayarlıyız mahkumuz mu mahkumuz bir masaya dosyalara

ustam ölmüşse demek ki bana kalır bu sıkıntıyı satmak güzelleşir dillerimiz

taşınma

tevrattaki incildeki ve kitaptaki musa öğüt vermiş halkına

haydi mi demiş ne gidelim buralardan yağmadan kırmızı renkli ölüm

vallaha demiş bozkırlı bir şakirdi şu buğdayı kaldırmadan gitmem bir yere

musa da ne yapsın bıldırcın diyememiş açmamış kudret helvası bahsini

kızmış kendi kendine kanatmış dudağını ece ayhan moru gibi olmuş suratı

Allah demiş yanmış dili Allah deyince onlar öyle adamlar devrimci gibi

bu da şunun gibi: bir delikanlı sarkıp bir ustalığa bir kutu yapmış mı yapmış

şimdi ben taşındım insansız kaldım öksürük tuttu özledim eskileri

inanmazsanız göstereyim işte bu odada sürecek forsalığım

akşam sofralarını hatırlayarak geçecek günlerim içime eğileceğim

bakacağım pek bir şey yok incecik kalıp eprimiş ruhumdan başka

iplemiyorum onu da çoktandır yani görsem ne olur görmesem ne

kağıtlar lazım bana borsada tavan yapanlarından araba lazım ev lazım

kasnak

poplin gömlek çift düğmeli yaka tıraşlı surat trajik iş görüşmeleri

öğrenmek istiyorum beyefendi nedir sizin derdiniz kimi satacaktınız

az önce salladım kendimi olmayan bir salıncakta demek ki hayaldi

zarifoğlu olsa tam üç sayfa anlatır kalabalıktır onun çünkü şiiri

ben dokunur geçerim dokunuyormuş gibi bir kasnağa bir yemeni

bu da şunun gibi: uzatıp ellerini avcı kartal alıcı kartal şarkı söyler

benim yarim takmaz bunu, oturup yüreğini bir çevreyle karşılar

toprağa kan karışır aklımıza uçurtmalar takılır kurşunlanır askerler

beni ne olur affet bunca lafı üst üste koyup söylüyorum beni affet

askerleri affetme sütten kesilmemiş oğlakları ne olursun affet

bahçeleri affetme affetmeyeceksen ama çiçekleri affedebilirsin

şimdi bir çocuk bir mağarada dert anlatır bu şiiri okuyarak

o çocuk affedebilir bizi ama bilemem biz affeder miyiz kendimizi

yabancıyız çünkü teşne değiliz yaltaklanmayız kalbimize

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN