ŞEHNAME’DE SİYASAL VE KÜLTÜREL KAVRAMLAR

Erdoğan Kara
Beykent Üniversitesi
Uluslararası Ekonomi Politik ve İşletmecilik

1. GİRİŞ

Bilindiği gibi, klasik Şark-İslam geleneğinde ibret verici hikayeler genellikle hükümdarlara ve her sınıftan devlet yöneticilerine yol göstermek maksadıyla hazırlanmaktaydı. Bu tür eserler[1] özellikle geçmiş dönem olaylarını bir hikaye, menkıbe ya da destan şeklinde aktarırlar ve dönemin hükümdarına sunulurdu. Bu tür eserler, edebi değerlerinin yanında türlerine ve inceledikleri konulara göre dönemlerinin düşünce sistemlerini, toplum yapısını, değer yargılarını göstermeleri açısından önemlidir. Bu incelemenin odağını oluşturan ve Firdevsi tarafından hazırlanan Şehname, her ne kadar edebi bir eser niteliği taşırsa da, gerek içerdiği siyasi kavramlar ve gerekse dönemindeki toplumsal yapıyı aktarması bakımından bu şekilde yazılmış eserlerden birisi olarak kabul edilebilir. Daha fazlasını oku

GAZEL-İ SULTAN SÜLEYMAN HAN

Nihalan-ı çemen güllerle ser-ta-pa donanmıştır

Edip terk hürd ü habı bülbülan habdan uyanmıştır.

O da bir bi-vefaya ben gibi zannım inanmıştır

“Derun-ı sinede bağrım sera ser yaralanmıştır

Onun içün gözüm yaşı kızıl kana boyanmıştır”

Bahçedeki fidanlar baştanbaşa güllerle donanmış, bülbülse yiyecek ve uykuyu terk edip uykudan uyanmıştır. Sanırım o da ben gibi bir vefasıza inanmış. “bu yüzden de bağrımın derinliklerindeki yüreğim bütünüyle yaralanmış, gözümün yaşı kızıl kana boyanmıştır”.
Hayali mihmandır daima bu çeşm-i pür-nemde

Onunçündür kesilmez eşk-i hasret hiç bir demde

Firakıyla nola hep böyle ebyat olsa hamemde

“Görenler seyl-i eşki diyeler sahra-yı sinemde

Bahar eyyamıdır güya ki ırmaklar bulanmıştır”

Bu sürekli ağlayan gözde sevgilinin hayali misafirdir. Bu yüzden de hiç bir zaman hasret gözyaşları durmaz. Onun ayrılığı yüzünden kalemim hep böyle beyitler yazsa buna şaşılmamalı. “Göğüs düzlüğünde gözyaşı selini görenler sanırlar ki güya bahar zamanıdır ve nehirler bol yağış yüzünden bulanmıştır.”
Şitada sebze vü ezhardan hali olur dağlar

Ne sünbül kaldı ne şebbü hazana vardı hep bağlar

Olan irfan alıp ibret bu hale daima ağlar

“Bu çarh-ı bi-vefa halin görüp kimdir dilin bağlar

Gelenler dar-ı dünyaya meğer gitmez mi sanmıştır”

Kışın dağlarda çiçek ve yeşillik olmaz, bahçelerde de sonbahar vakti geldiğinden ne sümbül kaldı ne şebboy. İrfanı olan bu görünüşten ibret alıp sürekli ağlamalı. “Bu vefasız dünyanın halini görüp ona gönül bağlayanlar kimlerdir? Acaba bu dünya evine gelenler kendilerini bir gün gitmeyecek mi sanmışlardır.
Edip hep arzu daim derunum kuh u sahrayı

Çıkarmak isterim ben de gönülden böyle sevdayı

Velakin harice güçtür çıkarmak işbu sevdayı

“Gerekmez seyr-i sahrayı yahud gülşen temaşayı”

Cihanın gülü zevkinden dil ü canım usanmıştır

Gönlüm hep dağı ovayı arzu etmiş, ben de gönülden bu sevdayı çıkarmak istemişimdir. Lakin bunu dışarı çıkarmak oldukça güçtür. “Bende ne bahçe ne de ova seyretme isteği var: dünyanın gülünün zevkinden can ve gönlüm usanmıştır.”
Nice dürlü letafet var bu ebyat içre kıl dikkat

Görüp meyl etti kalbi kalmadı hiç sabr ile takat

İşit İlhami, ceddin söylemiştir nazm-ı pür-hikmet

“İşiden şi’r-i pür-suzum okuyanlar diye elbet

Muhibbi derdmend içün tutuşup oda yanmıştır”

Dikkat et. Bu beyitlerin içinde pek çok çeşit güzellik var. Onu görünce kalbim ona meyletti ve hiç sabır ve takatim kalmadı. İlhami, dinle bak atan hikmet dolu beyitler söylemiştir: “Yakıcı şiirimi işiten ya da okuyanlar zavallı Muhibbi için tutuşup ateşlere yanmıştır, diyecekler.”

____________________________________________________

İlhami

SEVGİLİYE

Şimdi uzaklarda hüzün yağmurları düşüyor toprağa,

Ve toprağın kahreden çığlıkları kulaklarımda

Nereye baksam her yanımda sen varsın

Seni unutmak istesemde,bu çok zor biliyorum

Gittin gün sevinçlerimi de aldın yanına,

Yapayalnız bıraktın beni,

Şimdi senin her gülüşünde benim içim kan ağlıyor

Yıkılıyorum, bağırıyorum,ağlıyorum

Ama ne fayda sen şimdi uzaktasın

Benden çok uzakta.

___________________________________________________________________________________________

Hakan OTYAKMAZ

Yangın İlahisi

düşününce bulunan şeylerden uzak tut kendini

uçsuz bucaksız bir ne hayal et sen:

en iyisi gözleri yumuk bir oğlan hayır kız

çeyizini yüklenip uzunca bir yolculuğa çıkacak olan

kadirşinas bir yokluk gibi bir kahire gibi bir

anladınız işte uzun beyaz bir dantela

kızoğlankız. kenarları dame de sion

ve açıldıkça yanımda bir çam ormanı gibi duran

bilmeden kafiyeli bilerek kırık dökük

hem cerbezeli çokça hem azıcık şımarık

birazdan başlar yağmur ağlama istersen artık

sevgilim aşk değilse nedir bizi burada tutan

dilimde bir karanfil uyuşması ve bazen uykusuzluk

şu kadar şu kadarken dünya derin yaşlı kederim

bağırarak

öyle oluyor toprak olmak istiyor ademin oğulları

öyle oluyor ateşli hastalıklarda kötü rüya görüyor

aşk oluyor yanıltıyor bizi

aşk oluyor sular yükseliyor bekliyoruz

bağırarak

bekliyoruz

mehdi

_______________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Hayır Anlatamadım

beni buradan alıp götürsene kim ne derse desin beni buradan

bu ruhsal hastaneden bu ayazdan bu kansızlıktan anlatsana

olur olmaz yenilmiş mesela bir adamdan bir kadından bir tabuttan

yine mi ben dön arkana bak yine mi ben eksilmiş eksilmişim

gök beni neresiyle çağıracak ben o ata ne zaman bineceğim

sarkmaya başladım aşık oldum geç kaldım tan ağardı

unuttum banyo yapmayı gene şehre dadandım

yazım okunaksız binip gidiyorum ilk gördüğüm duaya

birdenbire oluyor ellerimin titremesi sanıyorum kar yağıyor

ben usul usul azdıkça köpürüyor denizler. pas. necip fazıl

annesi ceza veriyor: o masmavi bilyeler düşünüyor

diyoruz bu susuzluk öyle değil başka türlü değilse ne

akşam iniyor kediler damlarda sonra kış da geçiyor

ne yazık ettik kendimize ne açık kapımız kimselere

bir vınlama, uğuldayan bir, şimdi ben öleceğim

ben şimdi öleceğim inanmazsınız ben şimdi demek ki

beni buradan götürsene demem boşuna değil

sizin sanmalarınız bende tekinsiz boşluk duygusu

kırık bir kalple ben geceden sabaha belki de

yaşamam ısrar etmeyin yaşayamam bu acıyla

haydi baştan alalım, bu öyküde siz ölün

siz ölün ben mezarlarınıza kavak falan alayım

kalanlar kendileriyle sevişsin mesela zangoç olsunlar

israfilin borusu satılsın ulan bitpazarında ben de artık kalkayım

daha fazla uzarsa bozacak akidenizi çünkü şiirim

______________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Yalansız

yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin
bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre
evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış
biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş

günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne
üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz
üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için
geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle

dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz
dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz

seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten.

_____________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Açık Tribün

santraya koşmak istiyorum o benzersiz golden sonra

meşin yuvarlığın ve formanın ve terin

ve çılgınca bağıran o kalabalığın arasına

kendimden kurtulmak için, astımdan, sızlayan bacaklarımdan

ne kadar borcum varsa ne kadar kitapsızlığım ahmaklığım

hakkını yediğim ne kadar kul varsa onlardan

hatta bu beklemiş çayın tadından kurtulmak için

santraya  koşmak istiyorum, sesimi duyurmak

            orada söylerim diye ezberlediğim şarkı:

 

            işte sana geldim yara bere içinde

geldim işte sana bere yara içimde

gül getirdim kırmızı kanı saklasın diye

kırmızı gül getirdim saklansın kanım diye

madem bu oyun sadece topu sürmek ve pas yapmakla ilgili

öyleyse neden hep şık çalımlar, afili delikanlılar kalıyor akılda

neden bir jeste denk düşüyor bu muazzam uğultu

peki diyelim başımızın zonklaması geçer

diyelim ramallahtan da geçer futbol tanrısı

peki neden geçmiyor söyle bana tarık tufan

neden bir türlü sol omzumuzdaki leke

neden unutamıyoruz o triko ve uzak yakaları

neden unutamıyoruz kuşadasını ve peçete aralarını

söyleme

cevap vermen için değil, şarkı söylemek içindi bu

            birlikte tuttururuz diye ezberlediğim şarkı:

ben anlamam aşk acısı nedir

anlamam ben nedir, nedir aşkın acısı

dilde küfür, dilde sihir, dilde aşk

aşk dilde, sihir dilde, küfür de

o derin pası alıp çizgiye iniyorum anladın ya

türklere mahsus bir gülüşle anladın ya

______________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

FARKLI BİR İYELİK EKİ “-Y”

Erdoğan Kara

Boğaziçi Üniversitesi

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1995)

İsmin belirttiği nesnenin kime ya da neye ait olduğunu belirten ektir iyelik eki. İstanbul ağzında iyelik ekleri kişi kavramı verir ünlü uyumuna uyar. Birinci tekil şahıs iyelik eki Türkçede “-m” dir ve ünlü uyumuna göre –ım, -im, -um, -üm de olabilir.

baba –>>   (Benim) babam    “-m”

sakız –>> (Benim) sakızım  “-ım”

ev –>> (Benim) evim   “-im”

okul –>>  (Benim) okulum  “-um”

göz –>> (Benim) gözüm  “-üm”

Türkçenin gelişim ve değişim evrelerine baktığımızda Muharrem Ergin’e göre “teklik birinci şahıs iyelik eki eskiden beri hep –m olarak kalmıştır*. Ancak Şavşat ve yöresi ağızlarında birinci tekil şahıs iyelik eki anne, baba, nine gibi akrabalık bildiren ve sesli harfle biten kelimelere eklendiği vakit “-y” olur.

Örneğin;

anne  –>> anney   (benim annem)

baba –>> babay  (benim babam)

nine –>> neney  (benim ninem)

dede –>> dedey  (benim dedem)

abla –>>  ablay  (benim ablam)

bacı –>> baciy  (benim bacım)

hala –>> halay  (benim halam)

teyze –>> teyzey  (benim halam)

bibi –>> bibiy  (benim bibim)

Anney size uğradı mı    –>> Annem size uğradı mı?

Gelenlerin içinde teyzey de var dı  –>> Gelenlerin içinde teyzem de var dı.

Eğer bu akrabalık kelimesi sesli harfle bitiyorsa birinci tekil şahıs iyelik –m olarak kullanılmaktadır. Örneğin

“kardeş” → kardeşim (benim kardeşim) gibi.

Öte yandan birinci tekil şahıs iyelik ekinden sonra gelen durum eklerinin kullanımında bir farklılık söz konusu değildir:

Anne –>> anney : anneyi (belirtme), anneye (yönelme), anneyin (tamlayan), anneyde (bulunma), anneyden (çıkma).

Şavşat ağzında birinci tekil şahıs iyelik eki olarak kullanılan –y’nin akrabalık belirten ve ünlü ile biten kelimeler dışındaki kelimelerle kullanımı söz konusu değildir. Bu tür kelimelerle de İstanbul ağzında kullanılan –m (birinci tekil şahıs) iyelik eki kullanılmamaktadır. Başka yöre ağızlarında da böyle farklı bir ekin birinci şahıs için kullanımına rastlanmamaktadır.

______________________

 *Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basın Yayın Tanıtım, 19. Baskı, 211.

_________________________________________________________________________________

Erdoğan KARA

ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN BİLMECELER (AÇACAKLAR)

Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992)

 

 

Şavşat Yöresinde bilmeceler ‘açacak’ olarak bilinir. Sizlerin de Artvin veya Türkiye’nin herhangi bir yöresiyle ilgili bu tür derlemeleriniz varsa gönderin burada tutalım, bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.

 

Sabah dört ayak

Öğlen iki ayak

Haydi bilin bakak,

Akşam üç ayak

(İnsan hayatı, bebeklik, gençlik ve yaşlılık dönemleri)

  Daha fazlasını oku

Şavşat Yöresinden Derlenen Maniler

Erdoğan Kara

Boğaziçi Üniversitesi

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1990)

Şavşat (Artvin) yöresinden derlediğim maniler yöre folklorunu araştıranların üzerinde en çok çalıştıkları konulardan biridir. Ancak hepsi de bu çalışma gibi büyük eksiklerle doludur. Bu çalışmada kafiye düzeninin bozulmaması için kelimelerin “yöresel söylemi” esas alındı. Gerekli yerlere dipnotlar  düşüldü.  Manilerin sıralamasında değerli hocamız Prof. Dr. L. Sami Akalın’ın kullandığı yöntem kullanılarak manilerin üçüncü dizeleri sıralamada esas alındı.

NOTLAR


[1]ağlamiyem: ağlamayayım

[2]gözyaşım: gözyaşımı

[3]hama: hemen

[4]peginden: sırtından

[5]kırcıl: kır (beyaz) renkli

[6]görem: göreyim

[7]mehle: mahalle

[8]yatem: yatayım

[9]den den: tane tane

[10]atem: atayım

[11]tutem: tutayım

[12]kavuşem: kavuşayım

[13]şivan düşe: perişanlık düşe

[14]uzadem: uzadayım

[15]gözedem: gözeteyim, bekleyeyim

[16]benzedem: benzedeyim

[17]bezedim: süsledim

[18]bıldır: geçen yıl

[19]bileydim: bilseydim

[20]çağı geç-: yaşı geçmek

[21]bir de: bir daha

[22]sağalır: sağ olur

[23]pıtırak: çimli, sulu

[24]oturak: oturalım

[25]kurtulak: kurtulalım

[26]yatem: yatayım

[27]kordonun: kordonunu

[28]kınarsız: kınarsınız

[29]çıkak: çıkalım

[30]konuşak: konuşalım

[31]hıbal: duvarda taşların arasına konulan küçük taşlar

[32]kalacılar: kale bekleyenler

[33]kanat vur-: kanat çırpmak

[34]alem: alayım

[35]tezden: erkenden

[36]benle: benimle

[37]görende: gördüğümde

[38]barışak: barışalım

[39]meni: mani

[40]konuşak: konuşalım

[41]görüşek: görüşelim

[42]gerçeklendi: gerçekleşti

[43]gidişen: gidişene

olem: olayım

[44]dağlarsız: dağlarsınız

[45]bağlarsız: bağlarsınız

[46]ağlarsız: ağlarsınız

[47]olem: olayım

[48]burda: burada

[49]ısıtmam: sıtmam

[50]kurul-: gururlanmak

[51]süreydim: sürseydim

[52]bakaydım: baksaydım

[53]diyem: diyeyim

[54]ölem çıhem içizden: ölüp içinizden çıkayım

[55]ufaklar: ufalar

[56]haburadan: aha buradan

[57]çor de-: çor ye demek

[58]eşidem: işiteyim

[59]atem: atayım

[60]tutem: tutayım

[61]kavuşem: kavuşayım

[62]sevdiynen: sevdiği ile

[63]çerma: çermik

[64]herg et-: bostanı ekim işine hazırlamak

[65]kaçah: kaçalım

[66]köylük: köysü, köylü

[67]tutaydım: tutsaydım

[68]çıkaydım: çıksaydım

[69]giyem: giyeyim

[70]yazaydı: gelecek yazdaydı

[71]kocalandı: kocaldı, ihtiyarladı

[72]anaç: ana gibi olan, olgun

[73]cehteyle: çabala

[74]kurtulam: kurtulayım

[75]arazdan: aranızdan

_________________________________________________________________________________________

Erdoğan KARA

ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN DEYİMLER

Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992)

 

Dilimizin zenginliğini gösteren ancak bugüne kadar üzerinde fazla durulmayan deyimler yöreden yöreye farklı anlamları ifade etmektedir. Bu nedenle Şavşat yöresinden derlenen deyimleri anlamlarıyla birlikte vermeye çalıştım. Tabiiki çok eksikler var ancak bu konuda bana yardım edecek herhangi bir eser de bulamadım, sadece kendi derlediklerimle yetindim. Belki bunların birçoğu bugün değişik yörelerde kullanılıyor ancak aralarında ufak veya büyük anlam farklılıkları var olduğu için ben elimden geldiği kadar bu deyimlerin anlamlarını da verdim. Eğer sizlerin de çeşitli yörelerimizde kullanılan, derlediğiniz deyimler, atasözleri varsa gönderin burada biriksin. Hele eğer Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa.

 

∙ “ayağıma yer edem, gör ben sana ne edem” demek: birisine bir fırsat verildiğinde bunu kötü kullanmak.

∙ “çizdim oynamıyorum” demek: önceden işe başlayıp daha sonra devam etmemek.

∙ “la ilahe” dedi mi “illallah” demez: çok inatçıdır.

∙ “ne bileyim”i ekmişler “hay huy” bitmiş: her sorulana, ne bileyim, diye cevap verenlere karşı bunun bir faydasının olmadığını anlatır.

∙ abat etmek: birisine büyük bir iyilik etmek.

∙ abat olmak: büyük bir iyiliğe mazhar olmak.

∙ ablıya dönmek: bir hastalık nedeniyle teni beyazlamak.

∙ abur cubur: olur olmaz her şey.

∙ aburlarını asmak: suratını asmak.

∙ aburlarını dökmek: suratını asmak.

∙ Acem yapması Gürcü papağı tencere yuvarlandı buldu kapağı: birbirine uygunkişilerin bir işti birlik olması halinde söylenir.

∙ acığını almak: öç almak, intikamını almak.

∙ acısını çıkarmak: bir kötülüğün karşılığını yine bir kötülükle vermek.

∙ adım başı: çok sık. Daha fazlasını oku

ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN KELİMELER

Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1990

 

 

Burada özellikle Şavşat yöresinden derlediğim kelimeler yer almaktadır. Sizlerin de eğer derlediği kelimeler mevcutsa ya da çalışmalarınız varsa ve Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa mail adresime gönderirseniz burada sizlerin adıyla yayınlayabilirim. Bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.

 

Burada yer vermiş olduğum kelimeler Artvin İli Şavşat İlçesi’nde derlenen kelimeler olup hiç şüphesiz birçoğu İstanbul Türkçesine girmiş bulunmaktadır. Ancak birçoğu farklı anlamlara sahiptir. Bu kelimelerden birçoğu da diğer dillerden geçmiş olup bunlar üzerine henüz detaylı bir çalışma ne yazık ki yapılamamıştır.

Şavşat yöresi ağzı üzerine henüz dilbilim kurallarına uygun bir çalışma yapılamadığı için bu kelimelerin günümüz Türkçesine nasıl aktarılacağı da henüz belirlenmemiştir. Bundan dolayı ben burada kelimelerin yaklaşık uyarlamalarını esas alarak sıraladım ve Şavşat Yöresi’ndeki okunuş ve söyleniş biçimlerini / / arasında verdim. Hiç şüphesiz bu söyleyiş şekilleri Şavşat yöresi olarak adlandırılsa da Şavşat içerisinde de farklı söyleyiş biçimleri mevcuttur: Bunlardan birincisi, daha çok Ciritdüzü, Veliköy, Düzenli, Kireçli, Yavuzköy gibi Şavşat ilçe merkezine daha yakın köylerdeki söyleyiş biçimidir. İkincisi Pınarlı ve çevresinde konuşulan ve özellikle sesli harflerde daha çok ince ünlüler yerine kalın ünlülerin kullanıldığı bir ağızdır. Örneğin: “gel” kelimesi birinci bölgede /gäl/, ikinci bölgede ise /gal/ olarak söylenir. Bu söyleniş faklılığı bazı seslerde özellikle e,a oldukça belirgindir. Ben burada genellikle birinci bölgeyi esas aldım, eğer kelime ikinci bölgeden derlenmişse olduğu gibi aktardım.

 

Kelimelerin anlamlarını verirken bu konuda yapılmış ciddi bir çalışma olan Yeni Tarama Sözlüğü* (YTS)’nde yer alan kelimeleri ve anlamlarını ayrıca dipnotlarla verdim. Aynı kelime farklı anlamlarda kullanıldığı için buraya tekrar alma ihtiyacı hissettim. Öte yandan Journal of Turkish Studies (JTS)’te yayımlanan makalede bazı kelimelerle ilgili bir çalışma yer aldığı için bunu da burada belirttim.

Kelimeleri aktarırken yöre ağzındaki sesleri kaybetmemek için diğer yöre ağzı çalışmalarında olduğu gibi ek sesler kullanıldı. Bu sesler:

 

ä      bu ses “e” ile “a” sesi arasında bir ses olup özellikle “l” harfinden önce kullanılmaktadır. Bu ses Türkçenin en eski dönemlerinden beri kullanılmakta olup Azeri Türkçesindeki ä ile aynıdır.

í       bu ses “ı” ile “i” arası sestir.

ó      bu ses “o” ile “ö” arası sestir.

ú      bu ses “u” ile “ü” arası sestir.

çc bu ses “ç” sesinden daha sert bir sestir. “ç” ye göre daha geriden çıkartılır.

ts bu ses “t” ile “s” sesinin birleşmesinden oluşmuş gibi çıkan Rusça’da bulunan sestir.

t       Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “t” altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça “tı” harfiyle simgelelen sestir.

x      Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “h” altında çengel simgesiyle gösterilen ve Arapça “hı” harfiyle simgelelen sestir.

q      Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “k” altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça “kaf” harfiyle simgelelen kalın k sesidir.

µ      “p” sesinden daha sert bir “p” dir.

kg “k” ile “g arasından çıkartılan sert sestir.

Daha fazlasını oku