Sabah Şiiri

biraz bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim

biraz çağla birkaç erguvan gerekiyor

ahmet hamdi tanpınar biraz da zarifoğlunun geç dönemleri

sağcılık gerekiyor biraz, biraz isyan, biraz unutuş

hem toz olurum istesem hem korkarım gitmekten

karakoncolos bahtım şikayetçidir benden

yordum seni ey yeşil gözlü şair ama gene de korudum

seni koruyunca  ben baharı kaybettim

ben baharı kaybettim

benimle birlikte başladı gocuk giyme modası

anlamadım sere serpe anlamadım nasıl sevilir

anlamadım yaşamak nasıl böyle kuzguni

uzun etekler balıkçı yakalar elhasıl kış mevsimi

bu yüzden anlamadım bürümcük nedir

ama şimdi bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim

bahar gelince saatlerin ileri alınması gerekiyor

sahilde ellerinden tutulması gerekiyor çok uzun saçlı çok esmer kızların

şırfıntı, sırnaşık bir şeydir bahar belki bilmezsiniz

patronların ağzında bir şakaya dönüşür

bahar en çok içimizin devasa yoksulluğuna yaraşır

ütüsüz pantolonlarımıza, üstten açık iki düğmemize

biber kızartan annemize, iş işleyen kardeşimize

ben bu şiiri bu baharda bitirirsem bahse girerim

bir mavisine bir de gazozuna bahse girerim

sigarayı bırakırım sekiz saat uyumaya başlarım

ben bu şiiri bu baharda bitirirsem dilim çözülür zihnim açılır

hem bahar gelsin diye ihanet ettim musaya

bunun için atıldım senatodan, balıklı havuzlara altın saçtım

el hakü müttekasürü ezberledim hallaçla asılmadan hemen önce

biraz bahar gerekiyor diye başlayan bir şiir yazdım

galiba ben hiç iyi değilim

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Saldırı

ev/iç-gün

kime tutunduysam bir yanlışlık var her seferinde

kime tutulduysam bir kelime oyunundan ibaret

asayı musa ve kirpiklerinin bir mucizeye dönüşmesi

bununla birlikte sokaklara düşmeyi ben seçmemiştim

 

sokak/dış-gün

daha çok dergileri hatırlıyorum, bir de ali cenklerini

hatırlamak böyle bir şey işte, böyle bir şey sokakta yaşamak

bir polonya filmi, bir renoir tablosu, bir hayal gibi

eski, nasıl bulmalı doğru kelimeyi, ama kurulabilen bir saat gibi

sokaktayım. tezgahtayım. bakışım dik. naylonum temiz.

kimsenin beni anlamadığına iman ettiğim günlerin birinde

kimsenin beni sevmediğini, kimsenin benimle

 

karakol/iç-gün

köşede bir ayna var, burnumda bir çeşit uyuşma

bundan on sene sonra bunları yazmayı düşündüm, yalan değil

böylece, şiirle böylece, intikam alabileceğimi

kurban seçmiştim kendimi, kimse beni sevmiyordu o dakikada

ben de madem babamın eline bir bıçak versem dedim

babamın eline bıçak yakışırdı velhasıl, esaslı bir final olurdu böylece

 

sokak/dış-gün

o finalden vazgeçtim, canım turşu çekince, havayı soluyunca yeniden

gittim kaset aldım bir çeşit eskiciden, kamera sola pan yaptı

ben sol yanımı yokladım, baktım yanlış anlaşılacak şimdi

karakol planını çıkarsam mı dedim sigaramı yakarken

kendime dedim, o cerbezeli dakikada, kendimle konuştum

bayrak yakmak istedim, heyecan artmalıydı, gerekli bir şeydi tempo

 

marmara et lokantası/iç-gün

patlıcan musakka, içli pilav ve beni kimse sevmeyecek endişesi

aynı masada, aynı masalda, aynı kelime oyunlarında

ekmek kopardım, kokladım yemeden önce, sıcak değildi

 

jenerik

seyirci bunu bilmiyordu ve ekmek kokusuyla çıktı sinemadan

eh bu da anlaşılır bir sondu, bütün sonlar gibi

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Yangın İlahisi

düşününce bulunan şeylerden uzak tut kendini

uçsuz bucaksız bir ne hayal et sen:

en iyisi gözleri yumuk bir oğlan hayır kız

çeyizini yüklenip uzunca bir yolculuğa çıkacak olan

kadirşinas bir yokluk gibi bir kahire gibi bir

anladınız işte uzun beyaz bir dantela

kızoğlankız. kenarları dame de sion

ve açıldıkça yanımda bir çam ormanı gibi duran

bilmeden kafiyeli bilerek kırık dökük

hem cerbezeli çokça hem azıcık şımarık

birazdan başlar yağmur ağlama istersen artık

sevgilim aşk değilse nedir bizi burada tutan

dilimde bir karanfil uyuşması ve bazen uykusuzluk

şu kadar şu kadarken dünya derin yaşlı kederim

bağırarak

öyle oluyor toprak olmak istiyor ademin oğulları

öyle oluyor ateşli hastalıklarda kötü rüya görüyor

aşk oluyor yanıltıyor bizi

aşk oluyor sular yükseliyor bekliyoruz

bağırarak

bekliyoruz

mehdi

_______________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Hayır Anlatamadım

beni buradan alıp götürsene kim ne derse desin beni buradan

bu ruhsal hastaneden bu ayazdan bu kansızlıktan anlatsana

olur olmaz yenilmiş mesela bir adamdan bir kadından bir tabuttan

yine mi ben dön arkana bak yine mi ben eksilmiş eksilmişim

gök beni neresiyle çağıracak ben o ata ne zaman bineceğim

sarkmaya başladım aşık oldum geç kaldım tan ağardı

unuttum banyo yapmayı gene şehre dadandım

yazım okunaksız binip gidiyorum ilk gördüğüm duaya

birdenbire oluyor ellerimin titremesi sanıyorum kar yağıyor

ben usul usul azdıkça köpürüyor denizler. pas. necip fazıl

annesi ceza veriyor: o masmavi bilyeler düşünüyor

diyoruz bu susuzluk öyle değil başka türlü değilse ne

akşam iniyor kediler damlarda sonra kış da geçiyor

ne yazık ettik kendimize ne açık kapımız kimselere

bir vınlama, uğuldayan bir, şimdi ben öleceğim

ben şimdi öleceğim inanmazsınız ben şimdi demek ki

beni buradan götürsene demem boşuna değil

sizin sanmalarınız bende tekinsiz boşluk duygusu

kırık bir kalple ben geceden sabaha belki de

yaşamam ısrar etmeyin yaşayamam bu acıyla

haydi baştan alalım, bu öyküde siz ölün

siz ölün ben mezarlarınıza kavak falan alayım

kalanlar kendileriyle sevişsin mesela zangoç olsunlar

israfilin borusu satılsın ulan bitpazarında ben de artık kalkayım

daha fazla uzarsa bozacak akidenizi çünkü şiirim

______________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Yalansız

yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin
bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre
evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış
biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş

günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne
üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz
üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için
geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle

dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz
dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz

seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten.

_____________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Açık Tribün

santraya koşmak istiyorum o benzersiz golden sonra

meşin yuvarlığın ve formanın ve terin

ve çılgınca bağıran o kalabalığın arasına

kendimden kurtulmak için, astımdan, sızlayan bacaklarımdan

ne kadar borcum varsa ne kadar kitapsızlığım ahmaklığım

hakkını yediğim ne kadar kul varsa onlardan

hatta bu beklemiş çayın tadından kurtulmak için

santraya  koşmak istiyorum, sesimi duyurmak

            orada söylerim diye ezberlediğim şarkı:

 

            işte sana geldim yara bere içinde

geldim işte sana bere yara içimde

gül getirdim kırmızı kanı saklasın diye

kırmızı gül getirdim saklansın kanım diye

madem bu oyun sadece topu sürmek ve pas yapmakla ilgili

öyleyse neden hep şık çalımlar, afili delikanlılar kalıyor akılda

neden bir jeste denk düşüyor bu muazzam uğultu

peki diyelim başımızın zonklaması geçer

diyelim ramallahtan da geçer futbol tanrısı

peki neden geçmiyor söyle bana tarık tufan

neden bir türlü sol omzumuzdaki leke

neden unutamıyoruz o triko ve uzak yakaları

neden unutamıyoruz kuşadasını ve peçete aralarını

söyleme

cevap vermen için değil, şarkı söylemek içindi bu

            birlikte tuttururuz diye ezberlediğim şarkı:

ben anlamam aşk acısı nedir

anlamam ben nedir, nedir aşkın acısı

dilde küfür, dilde sihir, dilde aşk

aşk dilde, sihir dilde, küfür de

o derin pası alıp çizgiye iniyorum anladın ya

türklere mahsus bir gülüşle anladın ya

______________________________________

İsmail KILIÇARSLAN