Kelimeler Terzisi…

Kızgın suratlı gergedanları sevmem

Tuzum yaş bu yüzden

Nerde karnı ağrıyan bir bebek görsem

Bende ağlarım

Büzülür uçan halım.

Karanlıklar kolumu tutar

Aydınlık bir rüyaya çarparım özümü.

Bulut mudur kuş mudur havamıdır us mudur

Kenarları dantelli bir mendil midir

Yoksa bir Japon şemsiyesi midir

Denize bel vermiş dalgakıran

Rengin içine sızan gökkuşağı

Avare duygularımın kulaklarından tutan.

Gel kanatlarımı yıka

Özgüvenin artsın dizeleri birbirine dikmen için

Yoksa sade bir vatandaşsın

Kim öle kim kala

Pazara tam koca dört gün var

Doksan altı saat yani.

Haydi gidelim serv-i revanım

Çıkalım plazanın en üst katına

Görüp çuş eyleyelim hem âlemi

Bakışlarım bebek sırtlarında.

Ben hattat değilim

Hem kırmızı.

Kelimeler terzisi diyebilirsin

İğne tutmasını bildiğim için bir nebze

Denizlerin söküğünü diktiğim çok olmuştur

Kanatlarını kuruttuğum martılar adına

Bir beyazım bir beyazım tam beyaz

Tıpkı rüzgarın kıvırışı gibi asude..

Ocak..İstanbul/2011.

_____________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Turkuaz Melankoli

Yeşillikler
Kırmızı çatılarda güneş ısıtıcıları
Araba yıkayan etnik
Kısacık etekler-Enva-i çiçekler
Beyaz mor sarı ve daha niceleri
Bir senfoni serenomisi kuşlar
Balkondan sabah ezanı zeytinleri izinsiz götüren kargalar
Ve denizden bir bulut gibi dalga dalga
Üzerimize aydınlığını dökerek yükselen sabah..

Altıncı günün gözyaşı
Recep
Enva-i yiyecekler
Her yöne dönen dil
Bir minik kutuda birkaç simit bir koca kandil
Parlayan gönüller serüveni
Sonsuzluğa açılan ufuk
Gittikçe büyüyen doğa
Dallar arasından fışkıran gül
Yeşil yapraklara sarılan dua.

Cd
Dvd
Kasetçalar
Temmuz sıcağında zemheri
Alice harikalar diyarında
Kendini terk eden aile
Körebe saklambaç ve hercai çocuk oyunları
Karanlığa göz kırpan aydınlık
Gölgeyi bekleyen mesture
Kurşunu bekleyen yetim
Bir mirac gecesi
Bir Cuma sabahı
İliklerimize
Cennetten bir rayiha gibi esen serinlik.

Ufka uzanan masmavi bir deniz
Uzakta bir nokta balıkçılar
Bir abi bir boynu büyük kız
Umursamayan bir baba
Çamur
gittikçe küçülen zaman
gittikçe büyüyen hafta
sol kolda sızlayan bir dünya
akşamı bekleyen ezan çiçeği
unutulan bir sofra
zamanın dışa yansıyan kıskançlığı
yıkanan çamaşırlar
ve dallarda bayıltan ıtır , beğonya..

iki minik fatih
geleceğe imza taşıyan iki gür palabıyık
hatıralara saklanan akşam sefası
huzuru bekleyen yağmur
büyük abla şirin esma nur
sonsuzluğa açılan turkuaz kapı
yalnızlığa merhaba diyen canlar sofrası.

İki sönmüş ateş
Bir masa ve çevreyi süsleyen bir sürü kardeş
Caharı se
Düşeş
Bir narin dudaktan dökülen dize” severler güzeli genç ise”
İçleri yakan asude ses
Çaya üflenen aşk
Ve gittikçe girdaba dönen nefes..

Bir tutam mazi bir demet ince hastalık
Narin bir çift kol çayı döken ızdırap
Hatırası bin yıllık acı şekeri erimeyen çile
Süslü boncuklar, takılar, her lahza mahzun bakış
Ve ciğerlere işleyen tevekkül
Kelimelere müdahale eden ılık rüzgâr
Topu topu dört basamak aşılması gereken yüce dağ
Sineler yakan resim sineler okşayan manzara
Bir demet kasımpatı
Dostun tebessümüne sığınan hayat ve rüya..
Zamana hayıflanış..
Sonbaharı kendine çeken kış..
Yüreği kavuran bir buruk veda..

Temmuz/2010..İstanbul

____________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Betimleme

Tatlı bir telaş ruhumda
Yüreğimin sesinde kızıl kıyamet
Üzerime geliyor dev binalar
Yanıbaşımda boynunu bükmüş alicenap çınar
Edalı bir çocuk gibi kuşkonmazlar…

Hangi mevsime sokulsam
Bir gelin havası boynumda siyah kaşkol
Hangi renge sığansam
Ağzını kapatmış bir kış
Sessiz bir ikindi ve kar
Ressamın tebessümü sonrası.

Denizler içimde bir bardak soğuk su
Şiirleri terim diye siliyorum
Bir nokta duruş bir atımlık nefes
Kaleme sığınmış çoşkulu şairler
Çok uzaklardan gelen posta korkusu.

İşte göründü kıyamet
Bahçede durgun bir su havuz
Ağaçta son kalan kiraz
Son ötüşü horozun
Gökyüzü çıplak mavi
Toprak kaymaya görsün..
Usul usul çıkmak merdivenleri en büyük ömür..
Hatırası eski tanış bir rahle kokusu.

Haziran/2010..İstanbul
______________________________________________________________________________
İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Kalıplarım Buzdan Heykel

Farkındayım artık dizeler nasıl değişiyor..
Nasıl sıyrılıyor kabuğundan
Nasıl renklileşiyor harfler
Anlamlar nasıl farklılaşıyor
Dizilim gelişim iç bilgelik
/Orijinallik/ Özerklik/ Değişim/Evrim
Embrace/
Inspiration/
Özgürlük, yumurtadan civciv çıkarmak ve ya bir damlacık sezgi
Nasıl da arz-ı endam ediyor
Bir minik katrede cihan.
Varolmak istiyorsan bir nebze hayatta..
İşte modernizm işte Sahn-ı Seman.
Nasıl da sarsıyor yeni kelimeler şiirin engebeli tümsek beynini
Ve nasıl darbe vuruyor zamanın kristal tekerliklerine.
Şimdi kendi içimde kıvrım kıvrım bir yolum
Maksud-u menzili belli olmayan ..
Geçen her an’ın çekerek üzerine şeffaf perdeyi
Öylesine debeleniyorum sarı çizgiler üzerinde.
Yeniden ve aceleyle yuvarlanıyorum kendi kalıplarımın içerisine
Farkında olsam da mevsimlerin alel-acele değiştiğine
“Su boğar ateş yakarmış “/ kimin ne umuruna ;
Ben buyum işte
Kalıplarım buzdan heykel.
Film seyredenlere selâm olsun..

Nisan..2010..İstanbul

____________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Bitmeyen Gül Kokusu

Varlığın, varlığımız oldu tuttu ellerimizden
Mavi gök kondu bir güvercin gibi minberine
Grift bilmecelerdi sorulan sualler Ey Can !
Tatlı tebessümün çözdü bütün dertlerimizi..

Sözlerin ilahi bir söylem
Andıkça adını sararır benzimiz /tutulur nutkumuz
Varlığın ebedi bir nûr / sönmeyen tutkumuz
Bitmeyen bir gül kokusu oldu hayatımızda..

Konuşurdun Ey Sevgili Resul !
Bahçeden önce , yüzünde açardı nadide güller
Hurma dalları arasından sessizce gelirdi güneş
Meltem olur serinletirdi sinemizi..

Adını anmak hayatımızın bereketi
Veçhin rüyalarımızı süsleyen en nadide çiçek
Bir sade sünnetinden bahsetmek
Sevincimizi artıran bayramdı Ya resulallah.

Rabbin aşkı üzerine sinmişti /manolya kokusu idi zaman
Öyle buyurmuştu bir defasında sevgili annemiz :
Senin soran bir dostuna : “O sav yürüyen bir Kur’an “.
Sevince gark olmuştu , yüzyılların sığındığı an..

Mehtap parlaklığını kıskanır
Avare olurdu yıldızlar yanı başında
Dertli idi gökyüzü ,yeryüzünden
Dökülürken zaman ayaklarından / mucize ellerinden.

Şimdi hep hasretiz gül yüzüne
Hasretin yakıcı bir çığlık içimizde
Kıştayız , baharın komşuluğuna razıyız Ey Can Sevgili
Bir lahza olsun tut gönüllerimizden..

nisan/2010..İstanbul

_________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Yazgısını Yarına Erteleyen Şafak

İşte içimde tutuşan saman alevi
Yazgısını yarına erteleyen şafak
Kin kokan merhaba /ateşi zemheriye dönen ocak
Köşede mahzun sardunya
Dalları renge bulanmış.

Koca derviş Yunus
Aziz Mahmut Hüdaî /karşı kıyıda yuşa
Kış çıkıp gitti odamızdan
Ruhumuz nurdan heykel
Yüzümde temmuz sıcağı.

Eylülü bekliyor siyah kanatlı beyaz göğüslü kuşlar
Belli ki hatıralarında deniz /çılgın gökyüzü uçurtmalar
Çocuklar gibi çırpınan dalgalar
Kim koydu bu yaşlı pencerenin pervazına
Hatıraları eskiyen bu nadide saksıyı.

Mevsimler titriyor üzerime
Esen yelleri taşıyor hatıralar
Kan damarlarımda Filistinli bir rüzgâr
Kıskanç badireler atlatıyor dizeler
Bir şiir ki güneşten çıplak yüreği som altın.

Kar yağıyor çok sonraları yağmur
İzler sana götürüyor yalnızlığımı
Acuze gönlüm sende ne olur dost bil beni
Dere yine yalnız akıyor/Sesi hayâlim
Eteklerinde sessizliğe bürünmüş yüce dağ..

25/10/09..İstanbul

________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Kumunda Tuz Taneleri

İstanbul’u beklerim her akşam kıyılarında
Uysal boğaz mavisi olur bakışlarım
Yakamoz koyarım avuçlarıma
Sıyrılır ruhum bedenimden
Dostların hiç haberi olmaz..

Rumeli Kavağında eser bir deli poyraz
Gelir aklıma Kanlıca da cinci Niyazi
Kandillide sönmeyen kandil olurum.
Damlar yıldızlardan bin çeşit ışıklar gözüme
Yüreğim bi-perva/ Rüzgâra inat /
Duygularım yedi tepede /
savrulurum..

Sonra kısa bir deniz sefası
Karşı kıyıya geçer Üsküdarlı olurum
Eskiyen yüzüne el sallarım Beşiktaş’ın..
Atarım taşlarla selamlaşan köpüklere gönlümü bir lahza
Sinan ki cadde boyu yoldaşım
Çamlıca da düşer içime kara sevda
Çatılır kaşlarım Fatih olurum .
Pala bıyıklı yeniçeri tutar kolumu
Karalar bağlar Akşemseddin
Çarpar kubbelere hıçkırıktan sesi
Ruhumda bitmeyen heyecan
Ah neredesin şanlı fethin nefesi
Umuda boğulurum.

Konarım taşı cevher bir kıyıya
Ak kanatlı deli martılarla dost olurum
Yüzü koyun uzanırım
Ah tanıdığım menekşe kıskanç Florya
Kumunda tuz taneleri..

Bir türkü tuttururum içinde İstanbul
Benden gayrı kimseler duymaz.
Yeni bir İstanbul olurum..
Fatih/2000

________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Karacaahmet

Serviler yalnız değildir: Girift bir hüzün kokar
Eteklerinde sessizdir dostlar.
Zaman narin bir kuştur hep konar dallarına
Düşerken her gün yeni ömürler sessiz tarlalarına
Minik tepelerine uğrar asude mevsimler
Zemheri çökse kıyılarına hem kar yağsa üşümez burada eller
Burada bir garip yazılır bir garip anılır isimler/

Çığlıktır basılan son mühür /
Gülleri hem menekşeleri su istemez
Çehreleri buz kesmiş çiçekler çizilir
solgun mermer taşlarına..

Burada selâm son kelâmdır.
Hüzün içredir kendince mavi gökler.
Suskundur soğuk mermerlere konmuş güvercinler.

Bu belde ki ,
Her gün misafir eder nice bilinmez alemleri
Saklarken sırlı düğüne mücevher kolyesini
Yinede bahtiyardır istanbul
Yağmurlarla yıkarken gözlerini..

2001/ Karacaahmet

________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Sensiz Ne Yazsak Be İstanbul

Islatmakta bizi bir can gibi Çamlıca’dan gelen yağmur
Titremekte kalbimiz seni andıkça her dem Topkapı
Bir alev olmada ruhumuz değişmede kandillide ufuk
Sen ki gönlümüze nurdan bir taht kurdun
Sensiz ne yapsak be İstanbul..

Keşmekeş duygular nedendir hep geceleri misafirimiz olur/
Yıldızların yanıbaşımızda avare turkuaz
Tutarak gündüzlerin aydınlık perçeminden
Gelir oturur yanımıza tarifsiz sıska yalnızlık

Sen ki bakışlarımıza hep hayal olursun
Sensiz ne yazsak be İstanbul..

Düşer yaşlanan mazinin dudaklarından/
Üzerine gölge gibi sarkar yaşlı tarih ki nemli surlarından
Her dem terennüm eder atinin içli şarkılarını
Sevdanın ritmidir üzerimizde mehtap
Ürkeriz korkuya yaslanır gibi anılarından/

Avare duygulardır modada bekleyen
Her lahza bir çığlıktır serseri dalgalar kıyında
Kapatır denizi Kocamustafapaşalı konak
Kırlangıçlar geçer üzerimizden martılar
Dolanır en hisli sevdalar boynumuza
Sensiz nasıl şiir yazsak be İstanbul..

Zeytinburnu/İstanbul

_________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

İbrahim Yavuz Zarifoğlu

Maraşlı Zarifoğlu sülalesinden. Anne tarafı 1800’lü yılların başlarında Kastamonu’dan İstanbul’a göç etmiş bir aile. Hanoğulları ismi ile maruf. 1957 Şubat’ında, İstanbul/Fatih/Hırka-ı Şerif’te dünyaya geldi. İstanbul’un sur içini ve dört cephesini iyi bilen şairin bu şehre ait anıları duygulu ve çok zengindir. Hayatının dem tutan anları hep bu mübarek şehirde gizlidir. Babasının asker oluşu, bu cennet vatanın çok köşesini görme imkanını verdi.

İlk ve otaokulu Gaziantep ve Ankara, liseyi İstanbul ve Maraş, yüksekokulu ise 1980 yılında İstanbul’da tamamladı. İlk istanbul şiirlerinin tarihi 1980’li yıllara uzanır. Ancak yeniden toplanarak düzenlenmesi 2004, kitap haline gelme düşüncesi ise 2009’da tamamlanır. Şair İbrahim Zarifoğlu’nun Türkiye genelinde açılan şiir yarışmalarında; derece, mansiyon ve jüri özel ödülleri bulunmaktadır. Özel ve kamu kuruluşlarında yöneticilk yapan şair 1980-1996 yılları arasında dönem dönem İstanbul’un güzide liselerinde ücretli edebiyat öğretmeliği yapmıştır. Evli ve altı çocuk babası olan şair, bir kamu kuruluşunda halen yönetici olarak çalışmaktadır. Şairin  bugüne kadar yayımlanmış 6 adet şiir kitabı bulunmaktadır.

Yüreklerde Açan Çiçek

Her yer şiir doluydu, çıplaktı kelimeler

İçinde yalnız kaldığım sırlı bahçede

Havuzlar vardı içinde turkuaz imgeler

Kanatlarında rüzgâr siyah kırlangıçların.

Zaman oyuncak top gibiydi

Uslanmaz çocukların minik ellerinde

Kayıtsız kalmıştı renksiz mevsimler

Ansızın terk etmişti sabahı yaz özlerimizde.

Sonra mor kayıkta gezindi

Duvakları üzerinde denize nazır süslü gelin

Bir bilinmez can vezir gibiydi

Gökkuşağı yağmur gibi düşerken üzerimize.

Fıskiyeli havuza karpuz attı atam

Gece kuşları suçluydu karanlık gizliyordu günahlarını

İleride bildik kayalar arasında sonsuz mekân

Adını unuttuğum mor çiçeklerdi yüreklerimizde açan..

___________________________________________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU