Başına gelen her yeni olayı
Şiir sayar
Cönkündedir meleklerin
Uzakta parlayan her fikri
Bir yabancı dil
Yüzleri alıp
Gitti rüyalar
Başına gelen her yeni olayı
Şiir sayar
Cönkündedir meleklerin
Uzakta parlayan her fikri
Bir yabancı dil
Yüzleri alıp
Gitti rüyalar
Güneş imdada yetişip
Doğusundan kalbin
Demir çarıklarını sürüyerek
Aydınlığı asalarla yaydıkça içimize
Hezimet dert değil
Al eline renklerini, boya herseyi. Her renk senin ama geceye gücün yetmez…
_________________________________________________________
Ayşe AKDOĞAN
Loş göründü sabah, ne düşünsem düzelmez, loş geldi bir kere, boş gitmez…
___________________________________________________________
Ayşe AKDOĞAN
Bir okyanusa atılsa bu kutu,
içinde,
yaşanmış gözyaşları,
ve kahkahalar.
Onu bağrına basan koskoca bir mavi dünya
Hiçbir şey sormadan, karşılık beklemeden
Daha fazlasını oku
Bir dağ tohumu taş sandım
Patladı patlayacak bu başımı
Toros’un bir deniz telaşıyla
Çarpan kalbi karşısında
Muhteşem gürültülü öpüşüyor
Sesimde ateşle barut
Sesli harfler dışarıda tek sıra durmasın bu şekilde
Sekizi de karışsın dilsizlerin arasına
Gözyaşı basıp gençliğimi içimi acıtsın
Çukurova’ya sığdıramadığım acı yeniden başlayacak
Tufan sonrasında sınamaya inancımı
Haya pembesi yüzünde
Genç kızlığından beri annemin
Direğidir mutluluğunun
Oluk oluk saç diplerinden akan ter
Mutluluk mavisi susuşunda
Gönlünü babama verdiğinden beri
Sevda çiçeğidir yanağında gözyaşı damlaları
Döker gece gündüz yuvasında
Bir kadim umuda atlayıp
Dünyaya gelmemin deniz mavisi
Bir heybeti var gönül alan
Uzun ince bir çığlığım ben
Beyaz düşlere yatırdılar
Onca isimleri
O isimler
Daha fazlasını oku
Hasrete düşen şiire sarılırmış
Kitapmış Nuh’un gemisi
Her dilden bir çift kelime alıp
Tufana bıraktım her şeyi
Aydınlık yüreği haritalara sığmaz
Her şehirde bir başka gülüyor
Gözde tüter fidan boylu masumiyetiyle
Sıcak ilgisi can alır
Hayale gelmez edası
Salınışı durdurur kalemi
İçine dokunabilse kelimeler
Nereli olduğunu kalbimin hatırlarım
Yerinden oynattıkça sevgimi
Ne uzak denebilir ne de yakın
Kendini özletiyor sürekli
Dün bugün değil
Yarın gibi bakışı
Bu kadar benzer memleketine bir kız
Bir yanı kar altında bereketli toprak
Gözlerle bile dokunmak yasak
Yüzü bir uçurum gülü
Korkuyor aynasına bakmaya baharın
Bir yanı fırtına firar sürgün göç
Gezmediğim çölü kalmadı
Yeşil gözlerinden üç ırmağın
Birleştiği yerinden öpeyim diyorum
Aklına taşkın gelebilir boz bulanık
Anıları sele verebilir özgürce
Karlı zirvesinde kaldım
Ayrılık dağını delemiyorum
Kazma kürek değil kalem var elimde
İnemiyorum Çukurova’ya
Erzurum, 1985
___________________________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
Belleği zorlanır mezarlık yolunun
Birkaç ayak iziyle anımsamaya
Başına toplayamaz çocuklarını
Rüyaları bassa da anne baba
Yönünü şaşıran bu hayatta
Özenle geçtim gençlik çağını
Okunmamış kitaplar inatla arttı ama
Şiiri yere göğe sığdıramadım
Kalbimin ön tarafı gündüz
Engin bakışlarında doğan güneşle
Arkası da yıldızsız gece
Ağlama ertesinde gülüşlerle
Şiirim ey iniltisi yaralı kalbimin
Ey yağmalanmış kelimeleri
Batan gemi sözlüklerin
Bir türküden geçen turnalar
Dağına kaldırdı sesimi
Bayrak açtım
Özensiz yontulmuş bir devlete karşı
Dalından uyuyor elma ağacı
Yavrularına ninni söylerken kuş
Tüylerin içinde
Yağlı bir düşe dalmış
Böceklerle sağırlaşmış ham elma
Irmaklarına suyuna düşüyor
Merak edince kendi sesini
Azgın dalgalarıyla çırpınır hafıza
Geniş sularının ortasında
Sen olsaydın, öyle ulu orta kimse kapımı çalamaz,
Bin sıkıntı;
Bin bir üzüntüyle kalbimi parçalamazdı.
Sen olsaydın korurdun beni, kollardın!
Sen olsaydın
Resminle konuşmaz,
Resmine sarılmaz,
Niyet ettim Allah rızası için
Devrim yapmaya
İlk adım kalple
Buyurun la ilahe illallah
Muhammedün rasulullah
Sen tek sevgilisin
Ne göze görünür başkası
ne de gönle girebilir
Adın, anıt dikilir
dil ucuna!
(Umurunda değil kalbimin
dünya renkleri)
/ Sorarsam,