ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN DEYİMLER

Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992)

 

Dilimizin zenginliğini gösteren ancak bugüne kadar üzerinde fazla durulmayan deyimler yöreden yöreye farklı anlamları ifade etmektedir. Bu nedenle Şavşat yöresinden derlenen deyimleri anlamlarıyla birlikte vermeye çalıştım. Tabiiki çok eksikler var ancak bu konuda bana yardım edecek herhangi bir eser de bulamadım, sadece kendi derlediklerimle yetindim. Belki bunların birçoğu bugün değişik yörelerde kullanılıyor ancak aralarında ufak veya büyük anlam farklılıkları var olduğu için ben elimden geldiği kadar bu deyimlerin anlamlarını da verdim. Eğer sizlerin de çeşitli yörelerimizde kullanılan, derlediğiniz deyimler, atasözleri varsa gönderin burada biriksin. Hele eğer Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa.

 

∙ “ayağıma yer edem, gör ben sana ne edem” demek: birisine bir fırsat verildiğinde bunu kötü kullanmak.

∙ “çizdim oynamıyorum” demek: önceden işe başlayıp daha sonra devam etmemek.

∙ “la ilahe” dedi mi “illallah” demez: çok inatçıdır.

∙ “ne bileyim”i ekmişler “hay huy” bitmiş: her sorulana, ne bileyim, diye cevap verenlere karşı bunun bir faydasının olmadığını anlatır.

∙ abat etmek: birisine büyük bir iyilik etmek.

∙ abat olmak: büyük bir iyiliğe mazhar olmak.

∙ ablıya dönmek: bir hastalık nedeniyle teni beyazlamak.

∙ abur cubur: olur olmaz her şey.

∙ aburlarını asmak: suratını asmak.

∙ aburlarını dökmek: suratını asmak.

∙ Acem yapması Gürcü papağı tencere yuvarlandı buldu kapağı: birbirine uygunkişilerin bir işti birlik olması halinde söylenir.

∙ acığını almak: öç almak, intikamını almak.

∙ acısını çıkarmak: bir kötülüğün karşılığını yine bir kötülükle vermek.

∙ adım başı: çok sık.

∙ adın çıkacağına canın çıksın daha iyidir

∙ afatlanmak: yemek, afet yemiş olmak afet yedirilmiş olmak.

∙ ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz: çok kurnaz.

∙ ağır ayak: hamile kadın.

∙ ağır otur ki batman gelesin: ağırbaşlı ol ki kıymetin olsun.

∙ ağırlamak: misafire izzet ve ikramda bulunmak, saygı göstermek, hürmet etmek.

∙ ağız birliği etmek: bir konuda hep bir şeyi söylemek.

∙ ağız birliği etmek: söz birliği yapmak, aralarında bir konuda anlaşmak.

∙ ağrına gitmek: gücüne gitmek.

∙ ağzı açık: dikkatsiz.

∙ ağzı açık: hiçbir şeyden haberi olmayan, bi haber.

∙ ağzı bozuk: çok küfür söyleyen, küfürgan.

∙ ağzı kira istemek: konuşmaya üşenmek.

∙ ağzın kapansın: beddua.

∙ ağzına gem vurmak: birisi konuşamaz hale getirmek, konuşmamaya mecbur etmek.

∙ ağzından bal akmak: çok tatlı dilli konuşmak

∙ ağzını aramak: birisinin ağzından çaktırmadan laf almak.

∙ ağzını küskü açmamak: konuşmaya üşenmek

∙ ağzını küskü açmamak: konuşmaya üşenmek, birisinin ağzından zorla laf almak.

∙ ağzını küskü açmamak: zorla konuşturmak.

∙ ağzıyla kuş tutmak: büyük beceri göstermek.

∙ ağzıyla kuş tutsa nafile: artık ne yaparsa yapsın kâr etmez.

∙ ahırki yediğin olsun: beddua.

∙ ahiretine karşı gelsin: dua.

∙ ak baş ile kara baş o zaman belli olur: bu işin sonucu er veya geç belli olacaktır.

∙ akıl kârı: herkesin aklının erebileceği iş türünden olmayan.

∙ akıl var mantık var: bu iş böyle olmalı buna herkesin aklı erer.

∙ akılsız baştan ne çeker ?-sefil ayaklar: bir akılsız kafanın cezasını hep ayaklarçeker.

∙ akıntıya vermek: akarsuya bırakmak.

∙ akla karayı seçmek: büyük zorluklardan geçmek.

∙ aklı bir karış havada: uçarı.

∙ akşamlar yüzü suyu hürmetine: yakarış sözü.

∙ al aşağı etmek: yere sermek.

∙ alaca bulaca: fazla alacası olan.

∙ alaca karga: alaca bulaca.

∙ alaca kayık, ağzına layık: tam kendisine göre.

∙ alan da pişman satan da: hiçbir çözüm yolunu kabul etmiyor.

∙ alhaın ol: üzülme sen rahat ol.

∙ Ali kıran baş kesen: çok acımasız.

∙ Allah akşama indirmesin: beddua.

∙ Allah belasını versin: beddua.

∙ Allah beterini versin: beddua.

∙ Allah daha beter etsin: beddua.

∙ Allah kahretsin: beddua.

∙ Allah’a kulluk edemiyorum da kula kulluk nasıl edeyim: kula kul olamam.

∙ Allah’a sığıncı olmak: Allah’a sığınmak.

∙ Allah’ın ateşi karnına: Cehennemin ateşin düşesin.

∙ alma dibinde bitmek: devamlı olarak başkalarından birşeyler beklemek.

∙ amel olmak: ishal olmak.

∙ anası ölsün başşına: anne çocuğunu severken söyler.

∙ anasından emdiği burnundan gelmek: çok güçlüklerden geçmek.

∙ andır kalsın başına: bundan bize hayır gelmez, hayırsız miras ona kalsın

∙ andırına kalsın: hayırsız miras olarak sana kalsın.

∙ apak geçmek: bayılacak duruma gelmek.

∙ apalağa şapalak, kel başa şimşir tarak: yakışıksız durumlarda söylenir.

∙ aralarından su sızmamak: çok samimi olmak.

∙ arayı açmak: birisiyle bozuşmak.

∙ ardı gelmek: sonu gelmek, bitmek.

∙ arka çıkmak: birisine taraf çıkmak.

∙ arkadaş canlısı: arkadaşını çok seven.

∙ arkam taştan kavi: gök gürleyince kendisinin taştan daha kuvvetli olduğunu göstermek için taş alınıp arkasına hafiften vurarak söylenir.

∙ arpaya katsan at yemez, kepeğe katsan it yemez: hiçbir işe yaramaz birisi.

∙ arsız neden arlanır, bokta giyse/gezse sallanır: arsız hiçbir şeyden utanmaz ya da ekinmez.

∙ arsıza baş olmaz: arsızla laf yaraştırılmaz.

∙ aslı astarı yok: bir asılsız söylenti.

∙ asma bağlamak: mısır meyvesinin koçanlarını kurutmak için birbirine bağlamak.

∙ astarı yüzünden pahalı: tamiri kendi fiyatından daha pahalı.

∙ aşıklama gitmek: aşıkane şiirler söylemek.

∙ aşıklama gitmek: kafadan şiir söylemek, bildiklerini manzum bir dille ifade etmek.

∙ aşırmak: birşeyler çalmak.

∙ at buldum meydan bulamadım, meydan buldum at bulamadım: iki elverişli fırsatı bir araya getiremedim.

∙ at kaçtı torba düştü: keşke söylemez olsaydım birden öyle bir hiddetlendi ki…

∙ at kesen: çok asabi, çok yaramaz

∙ ateş yağmak (gökten): aşırı sıcak etmek.

∙ atı ayakta kesen: çok gözü pek, çok atılgan.

∙ atın ölümü arpadan olsun: insana zarar da sevdiğinden gelsin.

∙ attan inip eşeğe binmek: daha faydasız işe girişmek.

∙ attığı taş yerini bulmak: birisi aleyhinde söylenen söz yerini bulmak.

∙ ayağına kına yakmak: sevmediği birisinin başına gelen bir zarardan dolayı sevinmek.

∙ ayağını denk almak: tedbirli davranmak.

∙ ayak dönümü: kız evlendikten sonra kız evine kocasıyla birlikte yapılan ziyaret.

∙ ayak dönümüne gitmek: kız evlendikten sonra kocasıyla birlikte evine, ana babasını ziyarete gitmek.

∙ ayaküstü uğramak: birisini geçerken uğramak.

∙ ayaküstü uğramak: geçerken şöyle bir birisinin evine girmek, hal hatır sormak.

∙ ayı meşeden küsmüş de ayının haberi yok: birisi karşısındakinin haberi olmadan ondan küsmüş ya da onun hakkında konuşuyor.

∙ ayıdan kork kork,bokundan da mı kork: bir şey olacak diye devamlı korkmak mı gerek?

∙ ayın on dördü gibi: çok güzel.

∙ az boz: az

∙ babamın derdi tutsun: beddua.

∙ babayiğitliği tutmak: cesaret göstermek.

∙ bağrı delik: canı çok acımış.

∙ baldan tatlı: çok tatlı.

∙ baltada varsa sapta da var: bir suçta iki taraf da suçludur.

∙ baltayı taşa vurmak: söylenmemmesi gereken bir laf söylemek.

∙ bardelinkuzladığı: (argo) orospunun çocuğu.

∙ barut kesilmek: çok kızmak.

∙ barut osurmak: barut kesilmek.

∙ baş etmek: (birisine) birisinin yaptığı kötülüğe engel olmak.

∙ baş etmek: (birisiyle) birisini ağız dalaşında veye kavgada yenmek.

∙ baş etmek: birisiyle başa çıkmak.

∙ baş göz etmek: evlendirmek.

∙ baş kıç yatmak: biri baş taraftan, diğeri ayak tarafından iki kişi bir yatakta yatmak.

∙ baş olmak: amir ya da başkan olmak.

∙ başa çıkamamak: (birisiyle) birisinin yaptığına karşı çaresiz kalmak.

∙ başı kabak kesilmek: birisi tarafından lafa tutulmak.

∙ başına ateş alışmak: telaşlanmak.

∙ başına buyruk hareket etmek: kendi bildiğini okumak.

∙ başına taş düşmek: aşırı üşenmek.

∙ başına taşlar yağar!: büyük bir suç ya da günah işleyenlere karşı söylenir.

∙ başına tebelleş olmak: (birisinin) birisine bir iş yaptırmak için devamlı ısrar etmek.

∙ başını bağlamak (birisinin): birisini evlendirmek.

∙ başını kondaklamak: başı ağrıyınca başını bir çitle sıkmak.

∙ başını secdeye koymamış: hayatında hiç ibadet etmemiş.

∙ başının etini yemek: (birisinin) birisine bir şey için aşırı ısrar etmek.

∙ batakçı: borcunu ödemeyen.

∙ batal olmak: bozulmak, arızalanmak.

∙ bedine gitmek: gözüne çirkin görünmek.

∙ bedine gitmek: gözüne çirkin gözükmek.

∙ bel burk kırmak: bitkin düşmek.

∙ ben ne bileyim ki ağanın atının neresi kaşınıyor: ben senin ne istediğini nerden bileyim.

∙ beş beş olmak: çok sevinmek.

∙ beş kuruş verdim söylettim on kuruş vereyim sus: seni konuşturduğuma pişman oldum.

∙ beşereti bağlanmak: bir anda ne yapacağını bilememek.

∙ beşik kertme: aynı zamanda doğmuş bir erkek ve kız çocuk.

∙ beti benzi sararmak: çok korkmak.

∙ beyi pazarı olmamak: şakadan hoşlanmamak.

∙ bi murat: bir iyiliğe erişmemiş.

∙ bi namaz: namaz kılmayanr.

∙ bin dereden su getirmek: bir işe çok üşenip yapmamak için bahaneler aramak.

∙ binin yarısı beş yüz o da bizde yok: elimizden bir şey gelmez.

∙ bir aferine kırk tomba çalmak: kendisine iyi desinler diye iş yapmak.

∙ bir ayar: bir yaşta olan, yaşıt.

∙ bir eli yağda bir eli balda: yaşantısı çok rahat.

∙ bir elmaya kırk taş atmak: bir iş için herkese başvurmak.

∙ bir gençlikte bir de ihtiyarlıkta: çok seyrek olarak.

∙ bir hatır iki hatır üçüncüsü vur yatır: artık bundan fazla müsamaha yok.

∙ bir kaşık suda boğmak: birisine çok eziyet çektirmek.

∙ bir kayde: durmadan, devamlı olarak, sürekli.

∙ bir kere yoğurda kara demek: dediğim dedik olmak.

∙ bir link: durmadan, devamlı olarak, sürekli

∙ bir pireye bir yorgan yakmak: küçük bir kötülük karşısında bütün iyilikleri unutmak.

∙ bir sayım: 33 tanelik tespih.

∙ bir sesi yerde bir sesi gökte: çok ağlayan çocuk.

∙ bir yakaya çıkamamak: bir iyiliğe erişememek.

∙ birisine bulaşmak: birisine sataşmak.

∙ boş boğazı fırına atmışlar, odun yaş, demiş: kolay kolay söz dinlemeyen ve çok konuşan kimseler için söylenir.

∙ boş küp gibi ban vermek: konuşulanı dinlememek.

∙ boş küpe kavara atmak: olmayacak işe kalkışmak.

∙ boylu kimse.

∙ boyu beraber uzanmak: boylu boyuna yere serilmek.

∙ boyundan büyük işlere girişmek: yapamayacağı işlere girişmek.

∙ boyundan büyük konuşmak: büyük laf etmek.

∙ boyunun ölçüsünü almak: büyük laf ettikten sonra aksini yapmaya mecbur kalmak.

∙ bölgiye katmak: bir malı paylaşma işine katmak

∙ bu adamda kurt büzüğü var: çok şanslı.

∙ bu ağız ondayken daha çok sakız çiğner: sözü edilen kişi durumunu düzeltmezse daha çok hatalar yapmaya devam eder.

∙ bu işte bir bit yeniği var: bu işin içinde başka iş var.

∙ buğarsak olmak: inek çiftleşme zamanı gelmek.

∙ burçak burçak: buram buram.

∙ can dövüştürmek: can çekiştirmek.

∙ can yonrgası: çok sevgili.

∙ canı tatlı: kendini hiç bir şeye kıyamayan, canını pek seven.

∙ canını dişine takmak: var gücüyle çabalamak.

∙ canının hayına kalmak: can derdine düşmek.

∙ cehenneme kadar yolu var: nereye gideceği hiç umurumda değil, isterse cehenneme gitsin.

∙ cehennemin dibine gitsin: cehenneme kadar yolu var.

∙ cıncık dizmek: nakış işlemek.

∙ cicim cicim olmak: çok sıkı fıkı olmak.

∙ ciğerleri bayram etmek: istediğine kavuşmak, hoşuna giden şeyleri yemek.

∙ ciğerli: cana yakın.

∙ cirit atmak: etrafa seğirtmek.

∙ çağıma çık çarığımı kemirirsin: benim yaşıma geldiğinde sen benim gibi bile olamazsın.

∙ çağlanmak: yaşlanmak.

∙ çal aşağı vur yukarı etmek: elde iyice örselemek,  birisinin ağzının payını vermek.

∙ çalım satmak: naz etmek.

∙ çam yarması gibi: çok güçlü kuvvetli.

∙ çamura yatmak: söz verdiği işi yapmaktan kurtulmaya çalışmak.

∙ çançıkları gevşemek: çok ihtiyar ya da yorgun olmak.

∙ çar başımda çarık ayağımda: benim emir verenim yok.

∙ çarpana çalmak: didinip durmak.

∙ çatal yürekli: korkak.

∙ çaydan geçip arkta boğulmak: zor işi başarıp kolay olanı başaramamak.

∙ çel etmek: yerle bir etmek.

∙ çendekçündek etmek: çendelemek.

∙ çılakçuluk etmek: gevşemek.

∙ çıpı çıpına: tamı tamına.

∙ çırak olmak: büyük bir iyiliğe erişmek.

∙ çıraklık: beceriksiz.

∙ çırtık atmak: hayvan seğirtmek.

∙ çız çekmek: çizmek.

∙ çiç kesilmek: aşırı ısrar etmek.

∙ çilini kemirmek: aşırı fakirleşmek.

∙ çoç olmak: çok ıslanmak.

∙ çor karnına:  “karnına dert düşsün” anlamında azar sözü.

∙ çuçun etmek: sevinmek.

∙ dabacul etmek: ezmek.

∙ dal dingir kiri singir: çırılçıplak, fakir, yoksul.

∙ dala budağa yapışmak: bir işi yapmada nazlanmak.

∙ dana otardında mı hak ettin?: sen bunu hak etmedin.

∙ dananın koyruğu kopmak: bir işin sonu gelmek.

∙ danayı soyup kuyruğunda bırakmak: bir işi sonuna kadar getirip sonuçsuz bırakmak.

∙ dangurdungur etmek: ses çıkararak yuvarlanmak.

∙ dara ile haklaşmak: alacak verecek bırakmamak.

∙ darlanmak: bir şeye canı sıkılmak.

∙ davul senin çomak başkasının elinde: bir işi ben yaparım diyorsun ama bu işi yapacak olan başkası.deh düşmek: dikkat etmek.

∙ deli balta: aklı tam olmayan.

∙ deli pazarı bok pazarı: deli ile pazarlık yapılmaz.

∙ den den olmak: tane tane olmak.

∙ den dizmek: mısır tane dizmek.

∙ deniz derya gibi: çok bol.

∙ deremet etmek: derleyip toplamak.

∙ derin gitsin: aynı ınlamda beddua.

∙ dert bir olsa ağlamaya ne gerek: çok dertli.

∙ deyiş demek: aşıklar gibi şiir söylemek.

∙ deyiş demek: şiir söylemek.

∙ dığdığ etmek: boş yere fazlaca konuşmak.

∙ dışarıdan baktım saltanı hoş içeriden baktım kuskunu boş: önceden iyi gibi görünen ancak daha sonra öyle olmayan kimse, özellikle gelin.

∙ dibine darı ekmek: işi yapmamak için bahaneler aramak.

∙ didik didik etmek: iyice aramak.

∙ dil bezegi: erken konuşmaya başlayan ve güzel konuşan çocuk.

∙ dili bir karış: çok konuşan.

∙ dili kapıya mandal olur: saygısızca konuşan.

∙ dilinde tüy bitmek: çok yalvarmak.

∙ dipsiz külek boş anbar: fakir evi, bomboş.

∙ dişlerini döktürürüm: bir tehdit sözü.

∙ dizime koydum sakalıma çıktı: çok şımardı.

∙ dizinde oturup sakalını yolmak: birisinin hem iyiliğinden faydalanmak hem de ona kötülük düşünmek.

∙ doğanın beşiği ölenin tabutu: her işe burnunun sokan.

∙ doğram doğram etmek: parça parça, tike tike etmek.

∙ dokuz kaburganın altı: mezar.

∙ doluyu tarlaya davet etmek: tedbir almamak, birisini kızdırmak.

∙ domuz bitini tırnağına koy tepene çıksın: fazlaca şımaran.

∙ domuz topu yapmak: (birisini) başını ve dizlerini birleştirerek, ayaklarını kalçasına birleştirerek yuvarlamak.

∙ domuz topu: vüvudu yusyuvarlak olmuş

∙ domuzdan bir bit koparmak: fazla cimri birinden birşeyler almak.

∙ dönümü dönüme katmak: biribiri ardınca yapmak, aralıksız taşımak.

∙ dört gözle beklemek: çok beklemek.

∙ dört kunçulu bir araya getirememek: elverişli durumları bir araya getirememek.

∙ dur dincel bilmemek: hiç dinlenmeden çalışmak.

∙ dur durak bilmemek: durmak bilmemek, çok çlışmak.

∙ dut ayında üşümek: sıcakta bile üşümek.

∙ dünya yansa içinde bir horom otu yok: vurdum duymaz.

∙ dünya kadar düz olsa, orak kadar eğri olmak: yalan söylemek, güvenilir olmamak

∙ dünyanın kaç köşe olduğunu göstermek: birisini dövmek.

∙ dünyaya kazık çakmak: gereğinden fazla yaşamış olmak.

∙ eğilip bükülmek: birisinden bir şey isterken çok sıkıntı çekmek.

∙ eğri oturup düz konuşmak: işin aslını esasını konuşmak.

∙ ekmeğine ayak vurmak: nankörlük etmek.

∙ ekmek elden su gölden: emek safetmeden geçinen.

∙ ekmek gözümü tutsun: bir yemin sözü

. eksik etek: kısa etek giyen kadın. yöreye göre daha açık giyinen kadın.

∙ el ele baş başa gelmek: ne artmak ne de eksilmek.

∙ el pençe divan dormak: hizmette kusur etmemek.

∙ eli darda olmak: bir iş için sıkışmak.

∙ eli ele, başı başa: tamı tamına.

∙ eli hamurlu er kişi işine karışma!: aklının ermediği işe karışma (kadın).

∙ eli işte gözü oynaşta: iş yapmaya niyeti yok.

∙ eli kanda olmak: çok işi olmak.

∙ eli kolu bağlanmak: çaresiz kalmak.

∙ elinden hiçbir şey kurtulmamak: her işin üstesinden gelmek.

∙ elini eteğini çekmek: hiçbir işe karışmamak.

∙ elini kolunu koyvermek: salına salına gelmek.

∙ elleri koynunda kalmak: kadın kocası ölmek.

∙ Ermeni tobusu: “Ermeni çocuğu” anlamında  bir çocuk azarlama sözü.

∙ Ermeni’nin haçını suya atmak: sözde büyük suç işlemiş olmak.

∙ eski çamlar kürek oldu: senin dediğin o şeyler tarihe karıştı.

∙ eski defterleri yoklamak: eskiden olmuş işlerihatırlatmak.

∙ eski harmanları savurmak: eskiden olmuş işlerden bahsetmek.

∙ eski toprak: yaşlı kimse.

∙ eşeğin büyüğü handa kaldı: asıl yapılması gereken unutuldu.

∙ eşek bizim eşek ama çulunu değişmiş: bu kişiyi tanıyoruz ama değişik kıyafet giymiş (argo).

∙ eşek bizim eşek ama çulunu değişmiş: kılığını değiştirmiş kişileri alaya almak için kullanılır.

∙ eşek sudan gelene kadar dövmek: birisini çok dövmek.

∙ etleri diken diken olmak: birisinin haline çok acımak, irkilmek.

∙ etleri dökülmek: birisinin haline çok acımak.

∙ etleri jurlamak: etleri dökülmek.

∙ evden çık yumurtaların soğumaz: evden kolaykolay çıkmayanlara söylenir.

∙ ezan sal-: ezan okumak

∙ fırıl fırıl dönmek: birisini iyi karşılayıp ona iyi hizmet etmek.

∙ fitil etmek: birisinin canını çok sıkmak.

∙ fitil olmak: bir şeye ya da kimseye çok kızmak.

∙ fitil olmak: birisine fena halde canı sıkılmak.

∙ fund kopmak: gürültü, patırtı meydana gelmek.

∙ furuhda olmak: sevinmek.

∙ gaz gaz etmek: ışıl ışıl parlamak.

∙ gazel okumak: boş yere konuşmak.

∙ gebe kurbağa: (argo) şişman.

∙ geç gelip tez usta olmak.

∙ gel çanak git çanak: hep aynı.

∙ gelenin yengesi, gidenin sağdıcı: her işe burnunu sokan.

∙ genç burç gitti babasının kesesinden: genç yaşta ölenler için söylenir.

∙ gıcık kapmak: birisinden nefret etmek.

∙ gitti gürültüye: başı bir belaya girdi.

∙ gitti Peleg’in çayırına: boş yere öldü.

∙ gittiği yerde minder sermek: gittiği yerden gelmeyi unutacak kadar oyalanmak.

∙ gömgök olmak: zorlama nedeniyle yüzü gök rengine girmek.

∙ göndürü gitmek: misafiri yol boyu uğurlamak.

∙ görmemiş gördü bayıldı öldü: görmemiş kimseler için kullanılır.

∙ göz etmek: göz kırpmak.

∙ göz göz olmak: (ekmek) iyi kabarıp gözeneklenmek.

∙ gözleri kan çanağına dönmek: çok ağlamaktan gözleri kanlanmak

∙ gözü kanlı: gözü dönmüş, cani.

∙ güman etmek: ummak, beklemek.

∙ gün çalmak: üzerine güneş ışığı değmek.

∙ gün kanıp gün yemek: gününü gün etmek.

∙ günahını almak: birisini haksız yere suçlamış olmak

∙ günlük güneşlik: aydınlık hava.

∙ gününü görürsün: birisini tehdit ederken kullanılan tehdit deyimi.

∙ gününü göstermek: (birisine): birisin dövmek ya da ağır bir şekilde azarlamak.

∙ güzeli ararken çirkinden de olmak: daha iyisini ararken eldekinden de olmak.

∙ haber etmek: birisine haber vermek.

∙ haberi iyi mihenginden almak: bir haberi güvenilir bir kaynaktan almak.

∙ haçı koynunda: herşeyi gizli saklı.

∙ halaçıra etmek: çok aşırı dövmek.

∙ hava çalmak: hava değişimi nedeniyle rahatsız olmak.

∙ hava tebdiline gelmek: hava değişimine gelmek.

∙ havaya kürek çekmek: boş yere çabalamak.

∙ hedik kurmak: mısır tanelerini suda haşlamak.

∙ helek olmak: çok yorulmak.

∙ her biri bir yan eyle- :her biri bir yana bakmak.

∙ her boyağı boyadın sıra geldi lajodıya: (alay) her işi tamam ettin sıra buna geldi.

∙ her dinden dışarı: vicdansız, acımasız.

∙ her şeye sülük atmak: her şeyi boğazına indirmek istemek, oburluk yapmak.

∙ hersi çıkmak: çok sinirlenmek.

∙ heyheyleri üstünde: uçarı kimse.

∙ hıncını almak: öçünü almak

∙ hıran kaşan derken…: işte böylece…

∙ hışır etmek: fena halde dövmek.

∙ hışır olmak: çok yorulmak.

∙ hocamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur: bütün yapabileceğim şey budur, bundan başkası elimden gelmez.

∙ hoppa: uçarı.

∙ horon tepmek: folklor oyunu oynamak.

∙ horozlanmak: birisine karşı diklenmek.

∙ hudbin olmak: nefret etmiş olmak.

∙ hurdıhaş olmak: bitap düşmek.

∙ ibdin etmek: papağan gibi aynı şeyi çok çok tekrar etmek.

∙ içine dert olmak: bir konuyla devamlı meşgul olmak, hep onu düşünmek.

∙ içine ısınmak: istediği gibi olmak.

∙ içtikleri su ayrı gitmiyor : çok iyi anlaşıyorlar.

∙ iğneyle kuy kazımak: bitmeyen işlere girişmek.

∙ iki baş dört ayak etmek: birisini evlendirmek.

∙ iki baş dört ayak olmak: evlenmek

∙ iki baş dört ayak: evli kişi.

∙ iki cihanda gülmesin: beddua.

∙ iki eli kanda olmak: çok meşgul olmak.

∙ iki ipin ucunu bir araya getirmek: elverişli fırsat kollamak.

∙ iki seksen uzanmak: boylu boyuna yere serilmek.

∙ ilim ilim yitmek: çok uzaklara kaçmak.

∙ ilim ilim yitmek: diyar diyar yitmek, bir yeri terketmek, kaybolmak.

∙ ilmini almak: bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek.

∙ imlâya getirmek: bir şeyi düzene sokmak, uygun hale getirmek.

∙ imlâya getirmek: hizaya getirmek, düzene sokmak, terbiye etmek, kullanışlı hale getirmek.

∙ inadı eşekten okka ile borç almak: çok inat etmek.

∙ inadı yerine inmek: inatan vazgeçmek.

∙ inat eşek: inatçı.

∙ ince eğirip sık dokumak: iyiden iyiye incelemek.

∙ ince elemek: hastalıklı görünmek.

∙ intilâ olmak: fazla yemekten bıkmak.

∙ ipten kaçan, kazıktan kurtulan: başıboş takımı.

∙ istifini bozmamak: tavrını değiştirmemek.

∙ iştahı tüy götürmek: çok iştahla yemek.

∙ işte budur köyün yolu!: bu işin yolu yordamı budur, bu iş böyle yapılır!.

∙ it olalı bir kurt boğmak: ilk defa olarak bir iş becermek.

∙ iti kırkmak: fazla cimri olmak.

∙ iti peynir tulumuna bağlamak: işi ehil olmayana vermek.

∙ itin götüne sokup çıkarmak: (argo) rezil etmek.

∙ itten aç yılandan çıplak: çok fakir.

∙ itten azma(n): itten türemiş

∙ kabartmak: kendini üstün görmeye başlamak.

∙ kaça kaça gelmek: koşarak gelmek.

∙ kaçın kurasısın!: sen ne kurnazsın!.

∙ kadır etmek: birisine haksızlıkla yük etmiş olmak.

∙ kadır olmak: birisine zarar olmak.

∙ kafadan atmak: bilmeden konuşmak.

∙ kafadan kondak: kafası tam çalışmayan.

∙ kafası saman dolu: kafadan kondak.

∙ kafasını kuş otlasın!: onun aklı böyle şeylere ermez!.

∙ kaleminden kan damlamak: çok güzel yazı yazmak.

∙ kamakutuz etmek: birisini kovmak.

∙ kan ayaklı: biçare.

∙ kan etmek: kan akıtmak, katil olmak

∙ kan ter içinde kalmak: çok çalışarak terlemek.

∙ kan tutmak: içerisine kan düşmek, ağır bir yükü kaldırarak nefesini çeviremez hale elmek.

∙ kana düşek: çok ağır bir yük kaldırarak hastalanmak.

∙ kançuruğa binmek:tahtarevalliye binmek.

∙ kanı etmek beş para: insani değerlerden tamamen yoksun olan kişi.

∙ kanı etmez beş para!: bir işe yaramaz kimsedir!.

∙ kanı kaynamak: birisine sevgi duymak, onu sevmek.

∙ kanı soğuk :insanları pek sevmeyen.

∙ kanlı bıçaklı olmak: birbirine bıçak çekmek, katil olmak.

∙ kapıda altın direği dikmek: çok zenginleşmek.

∙ kapıdan kovsan bacadan girer!: bir yere çok alışan kimseler için söylenir.

∙ kapılo ağızlı: ağzı büyük (argo).

∙ kapıya bir çuval sus gelmiş: ağlayan çocuklara söylenir.

∙ kara çanak: çok cimri kimse.

∙ kara gününü göreyim!: “ölümünü göreyim” anlamında beddua.

∙ kara kız oturdu, götü haber getirdi: sen burada otururken bu haberi nereden duydun, işittin? anlamında.

∙ kara kura basmak: kadın hamile iken sayıklamak.

∙ kara yola gitmek: cehenneme gitmek.

∙ karaltın kesilsin!: “ölesin” manasında beddua.

∙ karaltıya kurşun atmak: bilir bilmez konuşmak.

∙ karaynan geleydin: gelmez olsaydın.

∙ karşı belli oturmak: karşılıklı oturmak

∙ kaş kaş olmak (birisiyle): karşılıklı oturmak.

∙ kaşıkla verip kepçeyle almak: yaptığına daha büyük bir karşılık beklemek.

∙ kaşınmak için tırnak bulamamak: fakirlik içinde yaşamak.

∙ kat ög etmek: önüne katıp kovalamak.

∙ katırcının katırlarını ürkütmek: yanlış iş yapmak.

∙ kavak yaprağı: dönek kimse.

∙ kaynanam öldü yeri bana kaldı: ben de benden önceki gibi hereket edeceğim.

∙ kazı koz bardağı bağaz anlamak: herşeyi yanlış anlamak.

∙ keçileri bayıra vurmak: malını mülkünü kaybedip fakirleşmek.

∙ keçileri kaçırmak: aklını oynatmak.

∙ kedi batmaz etmek: fazla kavi etmek.

∙ kefeni yırtmak: ölümden dönmek.

∙ kefenine nasip olsun!: “bu maldan hayır göremeyesin” anlamında beddua.

∙ kemik yalayan, karnı doymayan: çok fakir.

∙ kemiklerini kırarım!: tehdit sözü.

∙ kendi bir karış, hükmü on karış: fazla naz yapan küçük çocuklar için söylenir.

∙ kendi köpeğim, kendi kepeğim: kimse benim işime karışmasın.

∙ kendini çekmek: önceden çok kaba iken daha sonra yumuşak davranmaya başlamak.

∙ kendini denk almak: tedbirli davranmak.

∙ kesim danası: her şeye hazır.

∙ kesim kesmek: bir işi belli sürede bitirmesi için birisine devretmek, sözleşmek.

∙ keyfi keyf!: dilediği gibi yaşıyor.

∙ keyfi saz: keyfi keyf.

∙ kıcgırmak: sinirlenip köpürmek.

∙ kılı kırk yarmak: inceden inceye düşünmek.

∙ kır delisi: zır deli.

∙ kırılmaza çekmek: bir güzel dövmek.

∙ kırım kırım olmak: bir şeyi kapmak veya almak için üşüşmek.

∙ kırım kırşım olmak: başını gözünü kırmak.

∙ kıskılamak: (argo) bir kimseyi birisinin üzerine kışkırtmak.

∙ kızıl kurşuna rastlasın: “feci bir şekilde ölsün” manasında beddua.

∙ kızılcığın dibini beklemek: (argo) olmayacak bir şeyi umutla beklemek.

∙ kızılcık değneğinden atlatmak: bir güzel dövmek.

∙ kim dedi ki “oştkuçum gel beri”: (argo) kimse ona böyle bir şey söylemedi.

∙ kiniye almak: birisyle alay etmek.

∙ koca öküze alaca sambağı: yakışıksız durumlar için söylenir.

∙ kol kanat germek: birisini büyük bir özenle korumak kollamak.

∙ kolaçan etmek (etrafı): etrafı gözetlemek.

∙ kolaçan etmek: etrafı gözetlemek.

∙ kolayını almak: bir işi kolay yapmanın yolunu bulmak.

∙ koymuyorlar ki oğlu babasına benzesin: bırakmıyorlar ki kötü işler yapsın.

∙ köçköçe dayandı, kırgın yeni uyandı: bir işi yapmakta çok geç kalanlar için söylenir.

∙ köçüköçpululupulul: her şeyi yerli yerinde, mükemmel.

∙ körler ile sağırlar, birbirini ağırlar: aynı dertten muzdarip iki insan için söylenir.

∙ körü köprüden geçirmeK: anlamayana söz anlatmaya çalışmak.

∙ kötü yerde akşam oldu: bu iş kötü zamana rastladı,  talihsizlik  beni kötü zamanda yakaladı.

∙ kulağı dinkte olmak: devamlı birşeyler işitmeye hazır olmak.

∙ kulağımın ardı keçe burdan gele burdan geçe: ben senin söylediklerini dinlemiyorum.

∙ kulak asmamak: söyleneni dinlememek.

∙ kulaklarının pası silinmek: güzel sesle söylenen bir şeyi dinlemek.

∙ kurda değmeyen it: (argo) kolay kolay bir işe yanaşmayan.

∙ kurda değmeyen it: pısırık

∙ kurda kuşa yem olmak: ara yerde harcanmak.

∙ kurdun havadan geleceğini bilseydim iti arka üstü bağlardım: bu işin soncunun böyle olacağını bilemezdim yoksa tedbirmi alırdım.

∙ kurdun kuşun payı: toplanan meyveden arta kalan kısım.

∙ kurkuluğu yanmak: (argo) çok susamak.

∙ kurt boğaz: obur

∙ kuyruğu tava sapına dönmek: (argo) çok sevinmek.

∙ kuyruğundan elek olmamak: sözünde durmamak.

∙ kuyruğunu toplayıp gitmek: (argo) sessizce çekilip gitmek.

∙ kuzukkuzuk üstüne: iki aksilik üst üste.

∙ küdara olmak: kötürüm olmak.

∙ kül ufak etmek: param parça etmek.

∙ küle oturmak: iflas etmek.

∙ Kürt küvara: Kürt halk

∙ lafla pilav pişirmek: işi sadece lafla halletmek.

∙ laflamak: birisini sözle ikna etmek veya aldatmak.

∙ lak luk etmek: çok gevşemek.

∙ lelinci olmak: yalvarıcı olmak

∙ leylek bacak: (argo) uzun bacaklı.

∙ linç etmek: çok dövmek.

∙ lokma lokma etmek: parça parça etmek

∙ mahkemede dayısı olmak: arkasında büyük destekçisi bulunmak.

∙ mars olmak: yenilmek.

∙ Matıgilin avluda kalmak: açıkta kalmak.

∙ minderi ağır düşmek: gittiği yerden gelmek bilmemek.

∙ mitil atmak: gittiği yerde çok oturmak.

∙ modgam olmak: iş birliği yapmak.

∙ mor tütün olmak: çok kızarak veya çok yorularak yüzü kızarmak.

∙ mucrum olmak: çok yorulmak.

∙ mukuzun olmak: büzülmek.

∙ mum olmak: başka çare bulamayınca elindekine razı olmak.

∙ muruzlarını asmak: surat asmak.

∙ nahır elden gitmiş de alaca jongayı arıyor: bütün sürüsünü kaybetmiş, içinden birisini arıyor, ne yapacağını şaşırmış.

∙ nal kuyruk etmek: (argo) birisini azarlayarak kapıdan kovmak.

∙ namaz yağından temiz: çok temiz.

∙ ne gün çektim: ne günlerden gelip geçtim, ne türlü eziyetler çektim bir bilseniz.

∙ ne tükürdün elime ki onu çalem yüzüne: sen bana ne yardımda bulundun ki ben de sana yardım edeyim.

∙ ne umarsın bacından bacın ölüyor acından: benden çok bir şey bekleme.

∙ ocağında çınçar bitsin: maln mülkün harap olsun manasında beddua.

∙ od görmemiş bal: ateşe verilmemiş, eritilmemiş bal.

∙ oğrağa uğramak: cine çarpılmak.

∙ oldu olacak kırıldı nacak: olan oldu bir kere.

∙ ödü kopmak: çok korkmak.

∙ ödü patlamak: ödü kopmak.

∙ ölüm ölüm hırlamaya ne gerek: madem ki bu iş olmayacak niye boş yere çabalıyoruz.

∙ ölüp dirilmek: bir şey için çok çabalamak, bir şeyi çok istemek.

∙ öyle dava yok: bu iş olmaz hiç ısrar etme!.

∙ öyle otardım ki ağzı çöpe bile değmedi: (argo) onu öyle aldattım ki hiç anlamadı bile.

∙ öyle otardım ki ağzı çöpe değmedi: öyle kandırdım ki hiç anlamadı.

∙ paç etmek: öpmek.

∙ padişah tenbeli: çok tenbel.

∙ pah pah etmek: çok ihtiyarlık nedeniyle çelimsiz duruma düşmek.

∙ pampal etmek: çok güçsüzleşmek.

∙ pancar gibi solmak: bir hastalık nedeniyle teni beyazlamak.

∙ papağa çıkmak: düğünde gelinin geldiğini haber vermek için önden at koşturanlar arasında birinci olmak.

∙ papağa kaçmak: düğünde gelinin geldiğini haber vermek için at koşturmak.

∙ papağa kaçmak: düğünde hediye almak için at koşturmak, koşmak, yarışmak, bir yere çok hızlı gitmek.

∙ papakları katmak: birbirine darılmak.

∙ parmağına sarmak: birisinin bir hareketini belirleyip unutmamak ve yeri geldikçe söylemek.

∙ patara bacak: kısa bacaklı.

∙ peg olsun: virane olsun, perişan olsun anlamında beddua.

∙ pelegin çayına gitmek: sebepsiz yere ölmek.

∙ pelenk olmak: birlik olup birlikte hareket etmek.

∙ petiyen etmek: birisini huzursuz etmek.

∙ peynir kaldır- :peynir hazırlamak, yapmak.

∙ pıhpıh etmek: için için gülmek.

∙ pis boğaz: obur

∙ pisi pisi etmek: gönül almaya çalışmak.

∙ pisi pisi yapmak: azar azar yapmak.

∙ put kafa: (argo) kafası büyük.

∙ rahat nefes almak: iç rahatlığına kavuşmak, mali yönden bolluğa erişmek.

∙ Reşit, sen söyle sen işit: vurdumduymaz kimseler için söylenir.

∙ Ringonun ahırı: yol geçen hanı.

∙ sabahı beyaz açmak: korkudan gözünü kırpmadan sabahlamak.

∙ sadır başına buyurmak: gelip evin baş köşesine buyurmak.

∙ sadır başına kurulmak: sadır başına buyurmak.

∙ sakızı boka düşmek: beklediği şey gerçekleşmemek, foyası meydana çıkmak, hayal kırıklığına uğramak.

∙ saman altından su yürütmek: gizli işler çevirmek.

∙ samanlıkta iğne aramak: olmayacak işler peşinden koşmak.

∙ sana teslim edeyim, kimden isteyeyim: güvenilmez kimseler için söylenir.

∙ sekide oturup padişahı rüyasında görmek: hiçbir çaba harcamadan bir işin olmasını beklemek.

∙ selamsız, sabahsız: selam vermeden veya merhaba demeden (geçen).

∙ sesine vurulmak: birisinin sesini çok beğenmek.

∙ seydem sırığı: çok uzun boylu kimse.

∙ sıçan deliğine, herkes evine: bir toplantı sonunda dağılırken söylenir.

∙ sıçan deliğine, herkes evine: bir toplantı sonunda dağılırken söylenir.

∙ sıfıra sıfır elde var sıfır: bütün çabalar boşuna.

∙ sığıncı olmak: 1. birisine sığınmak, onun himayesine girmek. 2.Allah’a sığınmak, ondan yardım dilemek.

∙ sığıncı olmak: Allah’a sığınmak.

∙ sırıpın koparmak:feryad etmek.

∙ sırtı yere gelmemek: yenik düşmemek, hiçbir sözün altında kalmamak.

∙ sıtkı can ile: bütün samimiyetiyle.

∙ sıtkı can: samimiyet

∙ sicim gibi yağmak: bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak.

∙ siktir etmek: birisini kovmak.

∙ sobayı kalamak: sobaya odun doldurup ateş vermek,tutuşturmak.

∙ sofra beni vursun: bir yemin sözü.

∙ soğuk döven: kabakuvvetle bir iş yapmaya çalışan.

∙ soğuk döven: karşısındaki kimse tarafından dinlenmeyen ancak yine de durmadan konuşan kimse.

∙ söz işitmek: aleyhinde konuşulmak.

∙ sözü bir kaba koymak: söz birliği etmek.

∙ sözü cebinde taşımak: hazırcevap olmak.

∙ su geçirmek: su ile durulamak.

∙ su içirkenylan bile durur: su içerken birisini rahatsız etmemek gerektiğini anlatır.

∙ sulu namaz: çok makbul.

∙ suya götürüp susuz getirmek: (argo)birisini kendi sözüne gezdirmek, her dediğini yaptırmak, kendinin ondan üstün olduğunu belirtmek.

∙ suyuna akmak: birisinin gönlünü kazanmak için onun dediğini yapmak.

∙ sütliman olmak: hava açık olmak.

∙ sütü bozuk: işe yaramaz kimse.

∙ sütü hariç: sütü bozuk.

∙ sütü pâk: güzel ahlˆklı kimse.

∙ şapur şupur: ağzını şapırdatarak.

∙ şeytan şapalağı: yaramaz çocuk.

∙ şeytana pabucunu ters giydirir: çok kurnaz kimseler için söylenir.

∙ şeytandan şefaat, senden bana menfaat: senden bana bir fayda gelmez.

∙ şeytanın kulağına kurşun: şeytan duymasın.

∙ şıvan koparmak: bağırıp çağırmak, feryat etmek.

∙ şıvan kopmak: bir evde birisi ölmek.

∙ tabanları yağlamak: uzun bir yürüyüşe hazırlanmak, kaçmak.

∙ tadı ağzında kalmak: çok hoşuna gitmesi nedeniyle bir şeyi ya da bir yemeği unutmamak.

∙ tadını kaçırmak: (bir işin) biri işi boş vererek alaya almak.

∙ tadını kaçırmak: (birisinin) huzurunu kaçırmak.

∙ tahta mıh götürmüyor: anlamayan bir kimseye laf anlatmaya çalışırken söylenir.

∙ tahtalı köy: mezarlık.

∙ tahtalı köyü boylamak: (argo) ölmek.

∙ takla kötez gitmek: ayağı bir şeye dolaşarak yüzü kuylu düşmek.

∙ tantana etmek: boş yere konuşup durmak.

∙ tarla koşmak: tarla sürmek.

∙ tart etmek: birisini kovmak.

∙ tart etmek:kovmak

∙ taş dişlemek: inadı tutmak.

∙ taş ufağı değil, insan ufağı: küçük çocuklar için “çabuk büyürler” manasında söylenir.

∙ taşı sıksa suyunu çıkarır: gücü kuvveti yerinde.

∙ tat etmek: çorabı bileğe kadar ayak kısmını örmek.

∙ tav tav sav sav olmak: bir toplantıdan sonra dağılmak.

∙ tavşan yürekli: çok korkak.

∙ ter kana batmak: çok yorulup terler içinde kalmak.

∙ terbiye tarlasından geçmemiş: terbiye görmemiş.

∙ terekten sünger düştü, gelinin topuğu şişti: nazlı gelinler için söylenir.

∙ tergini vermemek: peşini bırakmamak.

∙ terkiye almak: bir binekte öne kendisi oturup diğerini arkaya almak.

∙ termaş kalsın başına: hayırsız beddua olarak sana kalsın manasında beddua.

∙ termaş: hayırsız miras.

∙ tersine mezhep: daima ters iş gören.

∙ tersine okutmak: kendisinin daha üstün olduğunu göstermek.

∙ tez canlı: çok aceleci.

∙ tığ etmek: bir güzel dövmek.

∙ tıknefes olmak: soluk soluğa kalmak, çok yorularak hızılı soluk alıp vermek.

∙ tike tike etmek: parça parça etmek.

∙ tintin oyununa çevirmek: bir işi çok laubali şekilde yapmak, laubalilikle bir işi boşvermek.

∙ tomba çalmak: takla atmak.

∙ tongaya düşmek: tuzağa düşmek.

∙ toprak başına: ölsün manasında beddua.

∙ toprak çanağına: toprak başına.

∙ turıturap olmak: çok yalvarmak.

∙ tuz öğütmek: çok endişe etmek.

∙ üstü hanım bozması, altı davar kermesi: giyiminde zıtlık bulunan kişiler için kullanılır.

∙ üstüne titremek: birisini çok sevdiğinden onu aşırı derecede kollamak.

∙ üzür kes olmak: birşeyden tamamen umudunu yitirmek

∙ vah dolu canına: ne mutlu sana.

∙ veled-i zina: yaramaz, ahlaksız çocuk.

∙ volta atmak: başıboş gezinmek.

∙ yabana atmak: dikkate almamak, hiçe saymak, önem vermemek.

∙ yabana gitmek: heder olmak.

∙ yakasını pislemek: birisine bir konuda çok ısrar edip o işi yaptırıncaya kadar peşini bırakmamak.

∙ yalama olmak: makinada çarkın dişleri kırılmak.

∙ yalanı boynunda torba ile taşımak: her zaman yalan söylemek.

∙ yalanı furğunlatmak: çok yalan söylemek.

∙ yalını kaşımak: çok fakirlik içinde yaşamak.

∙ yan asılmak: bir işten kaçmaya çalışmak.

∙ yan çalma: bir şeye yan olarak verilmiş destek.

∙ yan kulak üstüne yatmak: endişesiz bir şekilde yatmak.

∙ yandım yandıma kalmak: çok pişman olmak.

∙ yaz boz tahtası: devamlı silinerek yeniden yazılan tahta.

∙ yaz buza al güze: alacağını çok geç alacaksın.

∙ yaz tahtaya al haftaya: alacağını çok erken alacaksın.

∙ yedi yemine vermek: kuvvetli bir yemin etmesini istemek.

∙ yediği ekmeğe ayak vurmak: nankörlük etmek.

∙ yedik içtik gözden düştük: sadece yiyip içtik, bir faydamız olmadı.

∙ yerinde yeller esmek: çoktan kaybolmuş olmak.

∙ yeşilini almak: hayvanlar baharda yeşili otlamak.

∙ yıldızı düşmek: ölmek.

∙ yola vurmak: (birisini) yolcu etmek, uğurlamak.

∙ yolcudur Abbas, bağlasan durmaz: yolculuğa kesin kararlıdır, durmaz.

∙ yumurtada kıl aramak: herşeye bir bahane bulmak.

∙ yükünü tereğe yığmak: (argo) elinden gelin bir işi yapmaya nazlanmak.

∙ yükünü tutmak: hastalanmak.

∙ yüreği ağzına gelmek: çok korkmak.

∙ yüz bağlamak: (süt) üstüne kaymak bağlamak.

∙ yüz verdim yüz daha istiyor: verdiğinden daha fazlasını istiyor.

∙ yüzberi olmak: yüz yüze gelmek, hesaplaşmak.

∙ yüzsüz harman dövdürmek: bir güzel dayak atmak.

∙ yüzünün suyu dökülmek: utanılacak bir iş yapmak.

∙ zamansız ötmek: bir işe zamanından çok erken başlamak.

∙ zerinci olmak: yalvarıcı olmak.

∙ zır zır etmek: boş yere konuşmak.

∙ zibil teknesi: asık suratlı.

∙ zil ayaz: kuru soğuk.

_________________________________________________________________________________

Erdoğan KARA

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.