RÜZGAR SÖYLEMİŞ DENİZ DİNLEMİŞ

Binlerce yıl uzaktadır yurdum.  Yükseklerdeyim. Kimi zaman av ile avcı, kimi zaman iki dost gibiyiz yüksek dağlarla. Sivri tepelerinde, karlı ensesinde, çiçekli gövdesinde geçer ömrüm. Ben rüzgârım. Kara bulutlardan, boz bulutlardan, beyaz bulutlardan damar damar sızıp geldim sana, dinle beni nazlı deniz. Gümüş yeşili gövden de çalkalanıp duran meltemlere benzemem ben. Biraz yabani, biraz sert, biraz ürperticiyim belki. Ama kanatlarımda her iklimin rengi vardır. Yeşilim çimen yeşili, delişmen, sıcak ve kanı kaynatan türdendir. Acılarla göğermiş, sevinçlerle incelmiş bir yeşil getirdim sana. Elif gibi başı diktir benim yeşilimin. Turna gagalı, güvercin boyunlu, kartal bakışlı, kekik kokuludur benim yeşilim. Zifir gecelerin, yakan dağların, kızıl ufukların, sonsuz lacivert göklerin evreninde kavrulmuş bir yeşil sunuyorum sana.

Bu yeşilimi al ve kokla, incitmeden. Hiç tanımadığın kokular bulacaksın onda. Dağ Lalesi’nin saf kokusundan başka binlerce çiçek kokarım, hepsini de yemyeşil bakışlarımla sunuyorum sana. Hüsnü Yusuf’umun kokuları başını döndürecek kadar sert vurur. Buhurumeryem’im seni dalgalandırabilir. Kına Çiçeği’m, Mine Çiçeği’m, Zülfüanus’um, Nevruz Çiçeği’m, Firuze’m, Fulya’m, Hezaren’ım, Itrişah’ım ilk başını döndürecek olanlardandır. Aslında Vapurdumanı Çiçeği’m de var ama sana yakıştırmışlardır. Oysa rüzgâr olarak Dağ Sümbülü’mü, Deli Gül’ümü, bir de Çiğdem’imi göndersem de olurdu sana. Ama ben yürek suyu ile yetiştirdiğim çok özel bir çiçekle de geldim yanına. Mercanlarına, Sedeflerine, sesleniyorum. Getirdiğim bunca çiçekle istiridyelerini kırıp incilerini yağma etmek niyetinde değilim.

Bir Ağustos ikindisinde farkına vardığım masmavi tebessümüne saklanmış lâl bakışlarında unufak oldum ben. Sen denizsin ben rüzgâr. Nasıl olur, bu yük ağır deme. Benim sevdam saf bir elmas gibidir. Hiçbir beklentisi, çıkarı olmayan berrak bir gelişle geldim sana. Uzaklardan geldim; burkula burkula, dura dura, koşa koşa, yara bere alarak dikenlerden ve taşlardan. Ben rüzgârım, sen deniz. Aç bana kollarını. Binlerce, yüz binlerce çiçekle geldim kapına. Demet demet, renk renk, koku koku geldim. Nemli nemli çok uzaklardan geldim sana. Mavi sularına, ıslak bakışlarına, yıldızlar konmuş gülüşlerine, ay ışığı gezinen alnına, ılık ılık çırpınan meltemlerine. Meğer senin gümüş yeşili dalgalarına hep hasretmişim deniz. Bilememişim, sana hep hasret yaşamışım deniz.

___________________________________________________________________________________________

Ferman KARAÇAM

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.