İKİ HÜZÜN BİRDEN GELDİ

Bir eserinde ” yollar, yoksulların yüzleri gibi tenhadır” der Nuri Pakdil.

 

Bana öyle gelir ki yolların en tenha olduğu bir vakitte çıkıp gelir eylül bilindik hüznüyle.

Bu yıl ise yolların tenhalığı yoksulların yüzü ile benzeştiği bir vakitte on bir ay sonra gelen eylül, çok kutlu bir dostla geldi hayatımıza. Yoksulların on bir ay beklediği ve artık yüzlerinin tenhalaştığı, yüreklerini bekleyişin hüznü bastığı bir vakitte, aşkın koynundan çıkıp geldi oruç insanın evrenine.

 

Bugün insan, yaşadığı çevrenin, şehrin, tabiatın, kendisine sunulmuş nimetlerin birçoğunu fark edemeden, onlara baktığı halde göremeden, dokunamadan, tadamadan yaşayıp gitmektedir. Hele büyük şehirde yaşayan insan, topyekûn bir yarışın içinde, adeta yarı baygın, hedefe kilitlenmiş ( hangi hedef ? ) hep birlikte yürüyüp gidiyor. Bir an kalabalığın içinden çıkıp çevresine, şehrine, nimetlerine bakabilmiş olsa birçok güzelliği fark edecektir elbette. Ancak yürüyen kalabalığın içinden çıkmak onu kaygılandırıyor.

 

Acaba herkes gidecek ve ben burada kalacak mıyım, acaba herkes ileride çok büyük bir huzur, mutluluk ve refah kaynağına kavuşacakta ben onlardan mahrum mu olacağım bu kalabalıktan ayrılırsam.  Hayır, hayır bu çok büyük bir yanılgı. Herkes hızla kendi ölümüne koşuyor ve koşarken bu dünyada yaşamadan, yaşayamadan koşuyor, ne yazık ki çağımızda. Oysa ölüme gitmeden önce biz bu dünyada yaşamak için yaratıldık. Peki, bakın bakalım etrafınıza, hele büyük şehirde yaşayanlar, bakın bakalım çevrenize, dostlarınıza gerçekten, bu şehirde bu dostlarla birlikte yaşıyor muyuz?

 

Batı, kendinden, şehrinden, çevresinden, dostluklarından, dünya nimetlerinden, hiç birini tadıp yaşayamadan büyük bir kitlesel yarışa soktu çağımızın insanını. Üstelik bu nimetlerle beraber olduğumuz halde, üstüne basıp geçerek, yanından hızla koşup giderek, hiç bir güzelliğini yeteri kadar yaşayamadan, yaşlanıyor ve her birimiz ölümlerimize doğru koşuyoruz.

 

Bir dakika durun.

 

Bu yıl on bir ayın sultanı oruç, yılın en hüzünlü ay’ı ile birlikte geldi gönül dünyamıza, hem de tam üst üste çakışarak.

 

Böyle bir güzelliği bir daha yaşayabilir miyiz, kim bilir !

Yaz bitiminde tabiat, güneşin yakınlık ve dostluğu ile arasına bir parça mesafe koyar. Eylül belki bu yüzden biraz hüzünlüdür. Belki yaprakların sararmasından, belki bulutların çoğalıp güneşi kapatmasındandır. Ama o bulutlar çoğu kez rahmetle, yağmurla, bollukla, bereketle gelip durur göğümüzde. Yıkanır, arınır, temizlenir yeryüzü. Ya bir de Ramazan’la birlikte gelmişse eylül, dünyamızın durumu nasıl bir hal alır ?

Yine Nuri Pakdil’in dediği gibi bir hal alır herhalde:

” yeni kesilmiş bir kurban eti gibi seğirir yeryüzü ”

________________________________________________________

Ferman KARAÇAM

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.