YARIN GİBİ BAKIŞI

Aydınlık yüreği haritalara sığmaz 

Her şehirde bir başka gülüyor

Gözde tüter fidan boylu masumiyetiyle

Sıcak ilgisi can alır

Hayale gelmez edası

Salınışı durdurur kalemi

İçine dokunabilse kelimeler

Nereli olduğunu kalbimin hatırlarım

Yerinden oynattıkça sevgimi

Ne uzak denebilir ne de yakın

Kendini özletiyor sürekli 

Dün bugün değil

Yarın gibi bakışı

 

Bu kadar benzer memleketine bir kız

Bir yanı kar altında bereketli toprak

Gözlerle bile dokunmak yasak  

Yüzü bir uçurum gülü

Korkuyor aynasına bakmaya baharın

Bir yanı fırtına firar sürgün göç

Gezmediğim çölü kalmadı

 

Yeşil gözlerinden üç ırmağın
Birleştiği yerinden öpeyim diyorum

Aklına taşkın gelebilir boz bulanık

Anıları sele verebilir özgürce

 

Karlı zirvesinde kaldım

Ayrılık dağını delemiyorum

Kazma kürek değil kalem var elimde

İnemiyorum Çukurova’ya

 

Erzurum, 1985

___________________________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

İskenderpaşa Kapısı

Bir kara kuru
Kalbin
Nesnelere kona kalka
Yeryüzünde kayıp olup
Karanlıkta döne
Savrula
Varacağı yer İskenderpaşa

Anıların uyuduğu uzun
Geçmiş gecesi
Açıyor bir erkeği
Kanatıyor bedenini
Kırbaçlarıyla merhametin
Asırlık tecrübe
Kısık sesli konuşmasını
Üstünde tutsa yaralarımızın
Kim açıyor derinlerimizdeki deniz yollarını sizlere
Eline alan kim dümeni
Hangi ellerden

İşte eril Cuma’sından da belirgin
Dişil günlerim sungu sungu
Çatlamış dudaklarına Hocaefendi’nin
Benim sevgimden başka bir yerin yok senin bakışıyla
Ruh yükselsin
Kanadında
Özgürleştiren sohbetin
Denize bağlılık tutkumuzdur bizim
Kapılarına kadar yükselen
Kızıl tuz ambarının

Sürüklenirken ışık selinde
Sözcükler oynaşır
Tanrı sesine
Sevgilinin nefesi karışır
Sevme yüceliği
Kolay öğretir çekiciliğini de sevilmenin
Aşk seçtiğini
İni kılar
Kaldırma gücü fark edilir sözün
Fatih, 2006

___________________________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

Şair Gülüşü

Sevin karşına şair çıkarsa uğur getirir

Şair dervişin kardeşidir

Rüzgara vermiştir ikisi de hikayelerini

Coşkulardan görüntüler çeker dile usanmadan

Çılgınlığını aşar renklerin

Korunu söndürür ruhunda dilin

Ağlarken aldılar elinden neyi varsa

Açken sokaktayken sevdalıyken

Yüreğinde geçmiş zaman yanığı

Bakmayın yüzlerinin gelincik tarlası olmasına

Dokunuldukça derinleşir yaraları

Dünya saldırgandır en yaman putlar saldırır

Acı kaldı geriye kalbin sılası da bu

Bir de seslere yansıyan resimler şair gülüşü mesela

Bulmuşlar kapısını hayatın dalmadan çıkmaz sokaklara

________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

Oyuncak Külü

“Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.”

Bediüzzaman Said Nursi

Nemrut ateşe atmasa umudu ne olur
Yüreği kül dolu bir şairim ben
Kızıl gürültüsünde yitirdim şehrin
Can yongası kelimelerimi

Kanlı yakarışlar çıkarma sırrı
Uçurumundan sessizliğin
Girdabına dalma cesareti isterim
Dipsiz pişmanlıkların

Oyuncaklar yıllardır ağlıyor
Temiz ellerime kızarak
Göz yaşlarımı emiyor külleri
Dakikaları yola vurdukça

Işığı azarlıyor şiirin
Hızla çıkarıp eşyaları
Kalbimi soyarak
Aynasında ayrılık acılarının
Çıplak yüzle daldım
Kanlı uykulara

Zalim seyircileri hayallerin
Mahut kalın kitaplar
Ürküyor kendi sesinden
Toprak susuyor ırmaklarca
Şehirlerce susuyor

Eyüpsultan, 2004

__________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ