Çırpındıkça batıyorum sanki
Can çıkmak istiyor bedenimden
O bile bana isyankâr
Bil ki sana bu son veda
İnan dönmek yok
Bil ki bu bana son cefa
Bir daha çekmek yok
Sen benim için kimseyle paylaşılmazdın
Cennetim kadar isterdim
Hiç inanmazdın..
Ah deli gönlüm
Seni çok üzdüm..
Bırak şu sevdaları
Ben sana geri döndüm…
Selamı sabahı kestim oh artık
Sana geç kalınmış sözlerim var sevgilim
Dilimin ucundaki söyleyemediğim sözlerim
Kader çizgi çizmiş ellerimde izleri
Bil ki her zaman canım geç kalan bir aşk adamıyım
Seni tanıdığımda birbuçuk’tun,
Bense koca bir sıfır…
Yanında durdum olmadı,
Çarpıldım olmadı,
Bölümdüm parça parça oldum yine olmadı…
Sonra sen iki oldun,
Zaten hiç gelememiştin ki
Dokundurdun yine o ince sızıyı,
Kalbimin en ücra köşelerine.
Kapadın yine kapıları üzerime,
Ne yazabiliyorum,
Ne durabiliyorum,
Daha fazlasını oku
Şair ve yönetmen.. 1960’ta, Adana’da doğdu. Yayınevlerinde yöneticilik yaptı: Bu Meydan Dergisi’nin (1990) yazı işleri müdürlüğünü; Ova, Ekin Dostları dergisinin, Akabe Yayınları’nın ve Mavera Dergisi’nin (1988 – 1990), haftalık Çalar Saat Kültür Sanat Gazetesinin (1996), ayrıca haftalık haber dergisi Yörünge’nin (1997-1999) genel yayın yönetmenliğini yaptı. |
Sen alıp güzelliğini
Kaçarcasına gecelerine belleğin
Ayrılığın zindan köşelerine
Yıldızlara karıştın
Sende kalsın gönlüm de
Amberin anılarım da.
Taş köprüdür şiir
Kalplerini bağladı ırmakla çölün
Aşk ise çöl kapısı
Mecnun’un durmadan dövdüğü
Leyla’nın açtığı
Başım
Üstüne dumanını çekip
Kuru zeytin yaprağının
Mezarlıkta salınarak yaz gecesinde
Kırmızı gül uyandırdı
Deniz kabuklarında kış uykusunda sözcükler
Yeşil bir gün ışırken
Aymazlığın giz dolu kirli sularında
Acemice yaktık dakikaları
Sürüldüğümüz çölünden unutuşun
Gönlü bindirip kaçtık
Açılır bilinç kapısı
Kelimeler ürkek yabani
Güvercini oluyor rüyaların
Şarkıların artık ölü sesleri
Acılarını zamansız bırakıyor
Tören anıtına şehrin
Gülücükler yola çıkmaya hazır
Hüzne gece düşen çiğle
Hasta kızlar üzerinde ince
Güz ışıklarından hırka
Ah kelebek kanatlarıyla
Sessiz uçuşu umudun
Hastanede zarif kederleriyle
Aylardır mektup gözleyenler
Posta kartına da razı bekleyişleriyle
Beyaz bir tül perdenin ardında
Devasa görünür acıları
Düşlerini onaramıyorlar
Yabancı dilinde telefonların
Çöpe atanlar resimleri
Anılara yüz vermeyenler
Ümraniye, 1989
__________________________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
Yedi veren gülünü hatırlayalım
Bildiğimiz güleç yüzünü çalışmanın
Emeği öven hacı yağı kokusuyla
Umut der uyuşup kalmayışa saatlerimiz
Yorgunluğumuza hayran yıldızlara
Göz kırpalım kirpikler anlam kazansın
Bir yaz gecesinde çimlere uzanıp oğullarımızla
Masalın ortasında bir parkta
Rüyadaki bahçelerin hatırına
Kanmak değil bolluk uygarlığına
Emeği savunalım ışımasını bedenin
Ayıklığı kalemiz olsun hayatın
Surumuz olsun akşam tedbiri annelerin
Ağız tadı bozulmasın diye
Bebek kokusunda
Fiyat etiketi arayan hanımlar
Müşteri olan beyler
Şehri kuşatan çocuk gülücüklerine
Emeğin zengin kılmasını
Mutluluk vermesini niçin istemezsiniz
Ağırlık merkezi meta olan
Bu yalan dünyanızda
Ümraniye, 1994
_____________________________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
Işığını yüreğine canlı gömer
Başına karalar bağlamış sabah
Yoksulların yüzüne kapı çarpılmasına
Kim bilir kaç şehirde katlanmak zorunda
Çocuklara taşlatılmasına gerçeği söyleyenlerin
Bakalım çok gezenler mi
Daha fazlasını oku
Barla’da bir kişi
Kalbinin
Kainatla konuştuğunu fark etti
Balık bülbül ve gül
Koroda ilahi söylerken
O susmadı
“Yaz kardeşim,”