İstanbulsuzum

Çok İstanbulsuzum şimdilerde

Egem daha çok, Karadenizim ve Akdenizim

Denizim daha çok vesselam

Doğum yok.

Gel, olmayanlar çoğalsın diyorsun

Müphem ya hep, hep bir derinlik

Aşırı zor zamanlara yolculuklardan arta kalan zamanlar

Günden güne ya da yarına akan tebessümsü kalanlar

Cirit oynayan yetişkinler, meydansız, atsız

Kala kala Kaıle

Ruh, gecemsilerde kalan bir tılsım

Tarih, gelip geçenin gecekondu kondurmak için aradığı yer

Aramak yetmiyor, yırtıcı çabalar lazım, arasız ve bulusuz

Göğeren yaraların var, neylesin hekimler, sultanlar, başkanlar

Kadim sargılar, açılamamış, bakılamamış, izli, depderin her yerin

Daha çok Egem, Karadenizim ve Akdenizim

Hasılı daha çok denizim

Şimdilerde havasızım ve susuzum

Çünkü İstanbulsuzum.

___________________________________________

Erdoğan KARA

 

Zekeriya Yıldız’ın Kaleminden: Sultan’ın Şehri!

Yazar Zekeriya Yıldız’ın kaleme aldığı, “Sultan’ın Şehri” kitabı Martı Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan Eyüp anlatılıyor.

Kitabın tanıtım bülteninden:

“Bir şehir düşünün…
Sultanları, kendine hizmetkâr eden bir Sultan’a ev sahipliği yapsın.
Kimliği, kişiliği, karakteriyle kendine hayran bıraksın.
Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın ve sabrın sembolü olsun.
Bitmeyen bir sevgi, dinmeyen bir hasretle insanları kendine çeksin…
Sultan’ın Şehri öyle bir yer…
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe bağlanacaksınız…”

Yazar Yıldız, kitabın önsözünde Eyüp’ün tarihinden bahsediyor ve okuyucuya “Sultan’ın Şehri”ni daha çok sevdirecek kitabını takdim ediyor:

“Şehirler canlı bir organizma gibidir. Ruh taşır, can taşır, konuşur, nefes alır. Kimlik ve duruş sahibidir. Öyle ki bir şehirden bahsedildiğinde bir insan tanımlanır zannedersiniz. Kimine romantik denir, kimine hoyrat, kimine asil denir, kimine görgüsüz, kimine soğuk denir, kimine sıcak, kimine zengin  denir, kimine fakir. 

Şehirler, üzerinde yaşayanlara da kimlik ve kişilik verir. Belki bu yüzdendir ki her insanın kimyasına ve yapısına göre sevdiği şehirler vardır. Dünyanın her yanında ve tarihin her döneminde yaşadığı şehrin ruhuna ve kimyasına aykırı duranların o şehirde mutlu oldukları görülmemiştir.

Eyüp şehrinin çekirdeği Eyüpsultan Camii, isim babası Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-el Ensari Hazretleridir. Aziz Sahabe, bu beldede medfundur ve bu beldeye Mekke’nin, Medine’nin kokusunu taşıyan kutlu bir emanettir. 

Peygamber Efendimizin ev sahibi, can yoldaşı, dava arkadaşı Ebu Eyyup el-Ensari, bu şehre hiç şüphesiz ki ismiyle beraber ruhunu da vermiştir. Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın, azmin ve sabrın sembolüdür. 

Onun içindir ki sıradan bir nefer olmasına rağmen herkes ona “Sultan” demiştir. O, gönüllerin sultanıdır. Bizans’ın zulüm ve entrika kokan sokaklarına aşkı, sevgiyi ve medeniyeti fısıldamaya gelen güzellikler sultanı… 

Bir şehri sevmek onu tanımakla başlar. Eyüp Sultan’ı bilmeden, mezarını bulmak için gösterilen çabayı anlamadan, sultanları ona hizmet için yarıştıran tılsımı çözmeden Eyüp’ü tanıyamazsınız. Niçin yüzlerce yıl yatak odası mahremiyeti ile üzerine titrendiğini, niçin özenle korunduğunu, niçin eline imkan geçen herkesin burada bir eser bırakmak için yarıştığını, niçin bu topraklara gömülmek için vasiyetler bıraktığını anlayamazsınız… 

Bu beldeye yolu düştüğünde onu dikkatle inceleyen, tanımaya çalışan, tanıdıkça hayranlığını dile getirmekten çekinmeyen yabancılardan sadece biridir Robert Mantran… “Ticaret, kazanç, kâr hırsı ve yönetim kavgalarının geride bırakıldığı bu kentte, insan kendini gerçekten evinde gibi hissediyor. Eyüp, büyük kentin sayısız ve yozlaşmış dünyasının yanında sığınılacak bir liman gibidir” derken onun kimliğini oluşturan kodları ne kadar da güzel çözer… 

Eyüp, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan bir şehirdir. Kadim bir medeniyetin üzerinde yükseldiğini her köşesinde sindirdiği özellikleriyle hemen gösterir. 

Bu küçük çalışmayı okurken bunu daha iyi anlayacak, Sultan’ın şehrini daha çok seveceksiniz…”

Akıp Giden Zamanın Büyüsüne Kapılmışız

Ne hızlı yaşıyoruz değil mi hayatı?

Her iyi geçirilen zamanın hızlı, kötü sandığımız gününse ağır geçmesi…

Tamamen bizim şartlarımıza bağlıdır akıp giden zamanın tadı,

Zorladığımız her şeyin bize getirisi ne ki?

Sevdiğiniz her şeye yönelin ki ,zor dedikleriniz size kolaylaşacak buna eminim

 

Hayatımızda kendimizi hangi role koyuyorsak, onu yaşıyoruz.

Hızla ilerleyen zamanın büyüsüne kapılıp gidiyoruz.

İçimizdeki gücü, fark edecek bilinçte değiliz…

Şu anda içinizde asla hayal edemeyeceğiniz şeyi yapma gücünüzü bilseydiniz peki?

Günün iyi geçmesi için ne yapmalıydık ki?

Güne teşekkür diyerek başlamalıydık belki de..

 

Zihnimizin aydınlanmaya ihtiyacı var..

Hayatımızı sadece biz değiştirebiliriz, kimse bunu bizim için yapmaz değil mi?

Hali karışık içinden çıkamayacağımız durum sandıklarımız..

Olumsuz düşünceler, gitmez sandıklarımız,

her şeyin zamanla çözüme ulaştığını bilseydiniz,

Hayatı kendiniz için yaşanabilir kılabilseydiniz,

Sorunlara takılmadan da oh be diyebilseydiniz,

Her anı keyifli geçirirdiniz, severdiniz ,

Enerjinizi, boşa giden vaktinizi bilmeden,

Yaşamın işaretlerinden habersizce,

Belki de birçoğumuz belli ki;

Akıp giden zamanın büyüsüne kapılmışız

 

Bazen hayatın acı, tatlı yönlerini birer avantaj haline getirerek en iyi öğrenmenin de acılardan geçtiğini bilmeliyiz. Bu yüzden aslında hayatın iyi yanlarına odaklı olmamalı, kötü yanlarından da bir anlam ,eğitici mentorlar çıkarabiliriz. O halde günümüzün boşa geçtiğini düşünmemeliyiz. Her eyleminiz, her hareketiniz yarınınızı etkileyecektir. Keyifle, sevgiyle kalın 🙂

Pınar ARSLAN

Dar Vakitler

Geceye merhaba akşamüstünden
Dar vakitten
Garabet çöktü üstümüze
Sabahın aydınlığını bitirme telaşı var şimdi
Hızla kayıp giden zaman
İkindi kuşları, ikindi vakti, ikindi namazı…

Sakın yola koyulma dar vakitte
Varılıp varılamayacağı belli belirsiz.

___________________________

Erdoğan KARA

Beyaz Kurdele Takın Gün Batımında

Kanatlarım, o kadar hafif ki ..

Nefes alışlarımı da hissederek …

Ohh ne ferah havası var, içimden gitmişlerin…

Aç önünü tüm kapına gelen güzelliklerin ..

Çok takarak yaşama artık hayatı…

İp mi düğümleniyor anında kes,

 

Günlerin önemi, şu anı hissediyorsan değerli bence.

Her anın özel ve eşsizken..

Bak ne dicem;

Evim de ki gerginliğim de bir pencere açmama bakar benim ..

 

Gökyüzüne bakarak gülümseyen gözlerimiz boşuna değil,

Tam da o

vakitlerde içimde bir sevinç,

Rengarenk balonları salmışım yükseklere..

Saçıma karışan bir de beyaz kurdelem

 

Güneş hafiften batıyor,

Elbisem baharın eşsiz rüzgarı ile uçuyor..

Dalgaların ahengi ..

Özlenmiş bir sohbet havası…

İşte böyle bir gün hayal ediyorum.

Ve kendimle olmanın barışıklığımın ,

Ana maddesi mücadelemdir, diyerek anı yaşamanın keyfine varıyorum ..

 

Bir gün huzuru yakalayabilmek adına, onca zorlu günleri yaşamak değer miydi sahi? Değerdi belki de ..
Tam da bu saatlerde ….
Fason yaşamda ..
İçinde iç huzuru yakalayabilmiş nice insanlara …
Beyaz kurdele takın, gün batımında…

_______________________________________________

Pınar ARSLAN

Dünya

Yoksulluk ve öksüzlük

Nasıl akraba birbirine

Yitiklik ve yetimlikte…

 

İhanet, cinayet, yalan ve isyan

Miras, ta Adem oğullarından…

 

Gözyaşları annemin,

Uğultu, gürültü ve karanlık ve sessizlik… boşluk…

 

Sonu bilinen arsızlık…

 

Anlat bana ey dünya;

Serin bir yerde, o dağın zirvesinde, sonsuz çölde ve o ağacın gölgesinde

Bir masal söyle;

Babamın duaları da olsun içinde

 

Bir var bir yokmuşuz de…

___________________________________________

İlker YILMAZ

Nazarlık

Takdir bekler sadece

Böyle bir sevgi:

Karşılıksız, umut dolu, delice.

Yorulmadan ve zamana yenilmeden

Tam bir nazarlık

Bıkmaz mı, usanmaz mı hiç?

Ey deli gönüllü!

Ey delice seven!

Nedir seni böylesine adayan?

Nedir sende bu bitmeyen tükenmeyen!

Dur bir,

Dur da soluklan.

Sonra devam edersin kaldığın yerden.

___________________________________________

Erdoğan KARA

Ben…

Bir zindan var içimde

Mahpus etmişim beni kendime

İşkence suç değil bende, ezelden ebede…

Karanlık…

Kara büyülü koca karanlık… kaybeder beni derininde…

Duvarlar… Duran devler, duvarlar…

beni ezer…

Ardım sıra gelenler, damarlarımı keser,

Yoruldum…

Biraz gözyaşı lazım,

O beni belki biraz adam eder…

27112017

__________________________

İlker YILMAZ

Misafir

Her babanın ölümü erkense…

 

Kabrindeymiş misafirin olmak

Toprağa bakmak mermere mıhlanmakmış kader

 

Gidemezdik uzağa

Küçüktük…

Gittin

Misafirin olamadık

Yapayalnız yalnızdık…

Arkanda kaldık

Geçti zaman

Nasılını sorma

Sen de bilirdin ya

geçecek işte zamanın vazifesi geçmek

 

Ağladık

Uzundu yıllar çok uzun

Teselli

Zaman uzadı, duan çoğaldı

ağladık

O’na sığındık…

_______________________________________

İlker YILMAZ

 

Has Yiğit

Şehid Ömer Halisdemir’e

 

Kınından çıkan kılıç,
Bir rüzgâr ötelerden…
Safını belli eden,
Şüheda ile aynı tastan şerbet içen,
Bu topraklardan bir arslan…
Niğde’den…

Kavruk teni yüce yüreği ile bir yiğit,
İtaat eden,
Vatanı baş üstünde gören,
Helallik veren,
Vatan, toprak ve namus uğruna tetiği çeken,
Haini halleden yiğit…

Son kaleyi vermeyen,
Sancağı düşürmeyen,
Can veren…
Yolu Cennet’e giden yiğit…
Has yiğit HALİSDEMİR

______________________________

İlker YILMAZ , 15 Temmuz Günleri

Kıyıya Vuran İnsanlık

Aylan Bebek’e…

Bombalar yağarken üstüne
Habersiz
Çare aradın yokluğuna,
çaren yoktu çocuk.
Dediler belki bir deniz
bir kaçış
deniz yoktu çocuk.
Doldu kocaman bir umut küçücük yüreğine,
Çaren yoktu başka çocuk.
İktidar hırsına yenik bir esed,
Habil ve Kabil’den beri süren
çirkin, acımasız, vahşi savaşlar,
kazananı yok, kaybedeni umut,
kaybedeni insanlık.
Bir umut olursun belki barışa sen,
tam da kıyıya vururken insanlık.

_______________________________________________
Erdoğan KARA

Soma Şehitlerine

Bir kara şehirdir maden,
Ak ellerin ak yüreklerin karaya çaldığı yerdir,
Beyaz ekmek için kara kurumun savrulduğu yerdir maden,
İaşenin şehridir maden kiranın,
taksitlerin şehridir yaşamak için ölmeyi göze almanın şehridir…
Helaleşilen her sabahın,
her gecenin,
vardiyanın şehridir maden,
Geri dönmenin sevincinin çoluk çocuk yaşandığı şehirdir maden,
Bilir misiniz,
Her gün sağ kalmanın kıymetini
Şükür bu gün de babam ölmedi diyen minik yüreklerdeki sevinci,
Çökerse madenin direği,
yanarsa maden Eve,
yüreğe ateş düşer çöker evin direği…
Bilirsiniz; ton/maliyet adam/saat hesabını
Bilir misiniz;
İnsan/can Yürek/gözyaşı Yokluk/yetimlik hesabını…
____________________________ İlker YILMAZ

Siyah Acı

Ben hep beyaz acılar bilirim

Kolları Osmanlı Coğrafyası kadar

upuzun

yaşlandıkça simsiyah acılar da tanıdım

yerin altında kolları

derin ve hain

bir kadın

güneş aşınca dam’ın bacasından

zemheri gibi kokar nefesi

bilirim

dizlerini dövünce avuç avuç

kaburgalarının kırılır gibi çatırdadığını da

bilirim

çocuklar evrensel bakarlar

yarasına kelebek konunca güler

bir ilk yaz akşamı

babası işten dönmeyince susanlar

bir çocuğun yüzü

kırağı düşmüş gül yaprağı gibi sararınca da

bilirim

toprak rengi haberler geçmiştir

kara gözlerinden çocuğun

ben hep beyaz acılar tanıdım

kalp atışlarım ağır bir zincir şakırtısıdır

çünkü doğdum ve yaşlandım

hep bir yetim çocuk gibi baktı bana

ortadoğu

ben hep beyaz acılar bilirim

kolları Osmanlı Coğrafyası kadar

upuzun

yaşlandıkça simsiyah acılar da tanıdım

yerin altında kolları

derin ve hain

Ferman Karaçam

http://twitter.com/fermankaracam

 

44

Zaman alevlerinin üstündeki sayı

Bir ömür feda edilecekse sayma

Ürkek iki dört nala

Ve kesmiyor artık gazete okumak

Dergi

Okumak

Benim Mardin’im de yok.

İnceldi iyiden iyiye teller

Bütün cevap anahtarları tek

Ne yeniden Leylalar yazabilirim

Ne de okuyabilirim eski Mecnunları

Artık zaten kendini çok beğenmiş kaldırımlar var

Kaldırımlar yolların üstünde insanlar

Taş, beton, soğuk, ıslak ve dört köşe

Dört dörtlük

Yazıyla da kırkdört yazısız da dörtdört

Bir başka deyişle

Hayatın özeti

44

HALK MODASI GİY YAKIŞTIR İLE EKRANA TAŞINIYOR

Başarılı oyuncu Fatma Kocacık’ın sunumuyla ekrana gelen Giy Yakıştır uygun fiyataşık giyinmenin yollarını eğlenceli yarışmalarla gösteriyor. Modayı ve şık giyinmenin püf noktalarını evlerinden takip etmek isteyenlerin severek izleyeceği Giy Yakıştır her hafta farklı yarışmacılarla ekrandaki yerini alıyor.

Bu yarışmada yarışmacı da, jüri de halktan oluşuyor… Genç oyuncu Fatma Kocacık, halkın içine karışıp yarışmacı ve jüri üyelerini buluyor. Anne-kız, iki arkadaş,abla-kardeş… Fatma Kocacık alış-verişe çıkmış ikilileri bulup onlarıbirbirlerine rakip ediyor. Yarışmacılar kendilerine verilen para ve zamanda mağaza mağaza onlarca kıyafet ve takının içinden dolaşıp en güzel kıyafeti bulup, halktan oluşan jüri karşısında birinci olabilmek için ter döküyorlar. Çok para ödemeden şık olmanın yollarını arayan yarışmacılar çarşı pazar dolaşarak kendi kombinlerini oluşturuyor. Jüri ise kıyafetleri üzerine en çok yakıştıranıoy birliği ile seçiyor. Jürinin beğenisini kazanan yarışmacı ise haftanın birincisi olup ödülün sahibi oluyor.

Yarışmacılar kıyafetlerini seçerken Fatma Kocacık ise izleyiciler için semt pazarlarını dolaşıyor. Bakırköy, Beylikdüzü, Fatih gibi İstanbul genelinde bilinen ve belli günlerde kurulan pazarları adım adım gezip tezgâhlarda gördüğü kıyafetlerin fiyatlarını öğrenip izleyicilere aktarıyot. Farklı kombinler, renkli kıyafetler, ışıl ışıl takılar Giy Yakıştır ile ekrana taşınıyor.

Halkın içinden modanın nabzının attığı Giy Yakıştır her Cuma 12:45’te Kanal 7’de…

İçimden Kuşlar Göçüyor – İnci Aral

“Acıyan bir yerlerim olup olmadığını anlamak ister gibi yokluyorum içimi. Kendimi anlamak, tanımak istiyorum. Kendimi yazmak istiyorum ölmeden önce. Yazacaklarım içtenlikten uzak olmasın istiyorum, yapaylığın yanından bile geçmesin, ama saf ve duru olsun. Benim yaşamımı doğru yalanlarla, görmediğim yerler ve düşlerle birlikte içinde taşıyan hiç bilmediğim bir serüven olsun.”

Kırmızı Kedi edebiyatımızın önemli isimlerinden İnci Aral’ın bütün eserlerini yayımlamaya İçimden Kuşlar Göçüyor ’la devam ediyor. Son derece içten bir dille kaleme alınmış, otobiyografik öğeler de barındıran bu roman, ilerleyen yaşın getirdiği ruhsal değişimlerden kadınlık hallerine, cinsellikten yazarlığa çok çeşitli konuları hiçbir ayrıntıyı sakınmadan eşine az rastlanır, hatta yer yer acımasız bir samimiyetle ele alıyor. Yazar geçmişiyle, kadın-erkek ilişkileriyle, değişen bedeniyle hesaplaşırken, geçmiş yıllara özlem duymak yerine, ufukta beliren bu yeni dönemi, önceki deneyimlerinin ışığında olgunlukla karşılayacağının işaretini veriyor.

Popüler Edebiyat Nedir, Ne Değildir?

Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos’un, Haziran-Temmuz, 34. sayısının kapak konusu, Popüler edebiyat nedir, ne değildir? başlığını taşıyor. Notos bu kez, okurların ve edebiyat dünyasının sürekli tartıştığı, ama kapsamlı bir karşılık veremediği bir konuyu gündeme getiriyor. Popüler edebiyat. Bir de nitelikli edebiyat var. Ya da edebiyat dendiğinde yalnızca nitelikli edebiyat mı anlaşılıyor? Bu arada çok satmak, piyasa, popüler kültür… Edebiyat dünyamızın bu nitelikli tartışmalar içinden çıkarak kendi yolunu bulacağını düşünüyor Notos. Dosyanın yazarları Enis Batur, A. Ömer Türkeş, Murat Gülsoy, Umberto Eco, Oylum Yılmaz, Erdinç Akkoyunlu, Semih Gümüş. Çoksatan kitapların nasıl seçildiği, bir kitabın niçin çok satıldığı, popüler edebiyat ile nitelikli edebiyat ayrımının ne olduğu, yaptıkları seçimleri hangi kaygıların etkilediği gibi soruları dört yayınevinin yönetici ve editörlerinden Deniz Yüce Başarır, Şenol Erdoğan, Özkan Özdem, Ayşe Tuba Ayman yanıtlıyor. Çizer Ethem Onur Bilgiç’in desenleri de dosyaya renk katıyor.

Notos’un her sayısının en çok ilgi gören bölümleri arasında bulunan söyleşilerinde  bu sayı iki önemli söyleşi var. İlki, hayatı edebiyat, edebiyatı da hayat üstünden okuyan yazar Nurdan Gürbilek ile. Okurlarının vicdanlı gazeteci olarak tanımladığı Umur Talu ile de her satırında gazetecilik dersi bulunan ikinci bir söyleşi daha var.

Günlerin Getirdiği bölümünde Adnan Özer, Juan Rulfo’nun Pedro Páramo adlı romanı ve yazarın mahrem serüvenini inceliyor.

Notos’un bu sayısında Şavkar Altınel, Buket Uzuner, Özge Baykan, Duygu Bayar Ekren ve Metin Yeğin en sevdiği şehirleri anlatıyor.

 

 

Notos Haziran-Temmuz 2012, 34 • 10 TL • 19,5*27cm 144 sayfa 90 gr birinci hamur kâğıda basılı

 

NOTOS

NOTOS KİTAP YAYINEVİ

info@notoskitap.com Tel 212 243 49 07 – Faks 212 252 38 05

Ömrünüzce dinlediğiniz müziği yeniden gözden geçireceksiniz!

Kraliyet madalyalı genç piyanist Peter Jablonski 3 Mart’ta CRR’de!

“Vahşi ton ve oktavların tasmasını çözerek yerlerine his, arzu ve tutku dolu gizemli bir ahenk getirdi”  (The New York Times)

“Müziğin ruhunu yücelten nazik ve ilham veren tonaj. Tüm nüanslarıyla parça parça ritmleri ve farklı şiddetiyle müziği canlı tutmayı başarıyor. Konçertonun teknik zorlukları onu korkutmuyor. Ek olarak sanatsal ve müzikal bakışı performansın hatırlarda yer etmesini sağlıyor.” (Daily Telegraph, Londra)

Washington Post’un “Yaşamınızda bir veya iki defa karşılaşabilirsiniz. Ömrünüz boyunca dinlediğiniz müziği yeni baştan tanımlamanıza neden olabilecek bir virtüöz” dediği, genç yaşına rağmen 22 albümü bulunan ve 5 kıtada konserler veren, İsveç Krallığı ‘’Litteris et Artibus’’ madalyası taşıyan piyanist Peter Jablonski, 3 Mart akşamı saat 20.00’de Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda sahne alacak. Konseri Hakan Şensoy yönetecek.

Armağan Durdağ’ın 3 Mart 1975 isimli eserinin ilk seslendirilişinin gerçekleşeceği konserde ayrıca Gershwin’den Fa Majör Piyano Konçertosu ve Çaykovski’den Op.74 Senfoni Si minör No.6 “Patetique”seslendirilecek.

30.00 – 25.00 -15.00 ve 10.00 TL olan konser biletleri CRR Konser Salonu Gişesi ve Biletix’te!

Peter Jablonski:

Çok küçük yaşlarda çaldığı Beethoven 1. piyano konçertosu ile ülkesi İsveç’in Harika Çocuğu ünvanını kazanan Jablonski, 18 yaşındayken yurtdışı konserlerine başladı. İsveç ve Danimarka Radyo Orkestraları eşliğinde verdiği konserlerin ünü yayılınca Vladimir Ashkenazy tarafından Gershwin Piyano Konçertosu’nu Decca için kaydetmek üzere davet edildi. Bu kayıttan sonra Jablonski, uluslararası platforma taşındı. Decca tarafından yayınlanan, Bir Paganini Teması Üzerine Rachmaninov Rhapsodisi ve Shostakovich 1. Piyano Konçertosu Edison Ödülü’nü aldı. Deutsche Grammophon için Anne Sofie von Otter ve Bengt Forsberg ile Chaminade çalışmalarını kaydetmek üzere stüdyoya girdiği albüm 2002 yılında Gramophone Ödülü’nü aldı. 2005 yılında İsveç Kralı, Jablonski’ye ‘Litteris et Artibus’ Madalyası verdi. 1998 yılında Varşova Sonbahar Festivali’nde Orpheus Ödülü’nü aldı. Jablonski, dinamik cazibesi ile izleyiciyi büyüleyerek beş kıtada konserler veriyor. Sanatçının bugüne kadar yayınlanmış 22 albümü bulunuyor.

Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde İsmail Acar’ın “Aşk” Adlı Retrospektifi

Türk resminin usta isimlerinden, 20. sanat yılını kutlayan  İsmail Acar’ın ‘Aşk’ adını taşıyan retrospektifi, yine 20. yaşını doldurmuş Çırağan Sarayı’nın Sanat Galerisi’nde  sanatseverlerle buluşuyor.

60 eserin yer alacağı bu özel sergide İsmail Acar eserlerinden bir seçkinin yanı sıra Çırağan Sarayı’nın baş kahramanlarından olduğu yeni eserler de sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Yeni tablolar, Napolyon III’ün eşi Eugenie’nin, Süveşy Kanalı’nın açılış merasimine giderken 1869’da altı günlüğüne İstanbul’a uğraması, aşk dedikodularının da iç içe geçtiği Sultan Abdülaziz’le görüşmesi ve yapılış aşamasında olan Çırağan Sarayı’nın hamamını ziyaret etmesinden bahsediyor.

Sergi, Çırağan Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisi’nde 9 Şubat – 28 Mart 2012 tarihleri arasında günün her saati ücretsiz olarak görülebilir.

Bilgi için: 0212 327 00 12

 

 

Kempinski Hakkında